Türkiye'de hindistan cevizi sütünden yapılan yoğurtları bulmak, hayal olurdu herhalde. Basit bir soya kıymasını bulmak bile bu kadar zorken. =/ Marketler, et yiyiciler çoğunlukta olduğu için, hayata hizmet eden veganları unutmuş olmalı. Biz de en az o masum dostlarımız kadar zavallıyız. İçimde nefret, öfke, isyan dalgaları uçuşuyor. Bilimsel veriler, psikotronik etkiler, yapay zekalar, robotlar ve öte tarafta "inandıkların gerçek olur" diyen kuantum fizikçiler...
Seslerin yankıları birbirine karışmış ve ben bir ışık arıyorum derinlerinde kaybolduğum bu karanlıktan kurtulabilmek için. Bazen hatta çoğu zaman, dünyanın bir cehennem olduğunu düşünüyorum. Ve tüm o masumiyetin ve masumiyetimin nasıl da acımasızca kurban edildiğini hatırladığım her seferinde, daha çok inanıyorum reenkarnasyona. Çünkü beynim, her şeye rağmen adaletin; mükemmel bir adaletin var olduğuna inanmak istiyor. Ve bu dünyada olup bitenlerle, adaletli bir sistemi bağdaştırmak çok zor.
Öyleyse, mükemmel olmasa bile, gerçek bir adalet varsa eğer; biz, acı çeken bilinçler olarak, bunu, bütün bunları hak etmiş olmalıyız. Ne yaptık? Neler yaptık? Korkunç bir önceki hayatlar zincirinde, zalim miydik ki; onca zalimliğin nesnesi olduk? Böyleyse bile, yani adaletin sonucu olarak hayatlarımız cehenneme çevrildiyse bile; yine de mükemmel bir adalet kavramına sığmıyor olanlar; ya da sonuçlar; çünkü, gerçek bir adaletin var olduğu yerlerde, zalimlik kelimesinin kapsadığı olaylara izin verilmesinin düşüncesi bile mümkün olmazdı. Çünkü, gerçek bir adaletin var olduğu yerlerde; kurtla kuzu aynı yerde olmazdı. Birbirlerine zarar verebilecek hiç bir canlı, bir arada bulundurulmazdı; ya da baştan engellenirdi bütün zarar mekanizmaları. Böylece suç olmazdı; dolayısıyla suçlu da olmazdı. Öyleyse, bütün bunlara rağmen, hala birileri gerçek bir adaletin varlığından söz ediyorsa, neden acı mekanizmaları bilinçlerimizi sıkıştırmaya devam ediyor? Gerçek bir adalet varken, nasıl açıklanır bu dünyada olup bitenler? Bu sorular, bizi, dünyanın aslında sanal olduğuna; zalimlik diye bize gösterilen her şeyin, yapay bir simülasyondan ibaret olduğuna ve bizim aslında bu gerçek olmayan dünyada, sadece ruhlarımızı olgunlaştırmak ve eğitilmek için mi bulunduğumuz sonuçlarına getiriyor?
Peki, böyleyse bile; yani, her şey sanalsa bile ve bütün bunlar sadece bir eğitimin parçası olarak bizlere yaşatılmışsa bile; yine de öğretmek için, sanal da olsa acıyı kullanmanın adil olduğu söylenebilir mi? Ne kadar adil bir yöntem bu? Sistem mükemmelse, beyinlerimiz geliştirilebilir; öyle geliştirilir ki; acı olmadan ve acıyı hissetmeden de, iyi olan öğrenilebilir/öğretilebilir. Ve buraya gelmeyi ve işkence dolu bu eğitimin bir parçası olmayı biz kabul ettiysek eğer, yetersiz ve çiğ beyinlerimizle buraya gelmeden önce yaptığımız sözde bu eğitim anlaşması, ne denli geçerli sayılabilir? Bu günün, eksiklerle dolu hukuk sistemlerinde bile; bir konuda hüküm sahibi olabilmek ve mesul tutulabilmek için, akli yeterlilik aranıyorken; yetersiz ve ham beyinlerimizle bu dünyaya gelmeyi bizim seçtiğimizin ve bunun sonuçlarını baştan kabul ettiğimizin söylenmesi; ya da "Ateşe atlamak istiyorum." "Madem istedin, öyleyse atlayabilir ve yanmanın nasıl bir şey olduğunu görebilirsin." şeklinde bir diyaloğun geçerli ve adil kabul edilmesi söz konusu olabilir mi? Yanlış üstüne yanlış. Ve derinlerimde, bunun, bütün bunların haksızlık olduğunu biliyorum. Bu tıpkı şuna benziyor: "Bu dünya, gelip geçici; bu dünya sanal. Kısa bir süreliğine, bir dakikalığına sana tecavüz edeceğiz; ruhuna travmaların en korkunçlarını yaşatacağız ve karşılığında, sana saraylar, köşkler, ödüller vereceğiz. Kabul ediyor musun?" Hayır. Hayır, bütün bunların hiçbirini de kabul etmiyorum ve yapıla gelenlerin adil olmadığını biliyorum. Belki de bu yüzden, harika teknolojileriyle, hafızalarımızı sıfırlayacaklar? Belki de bu yüzden, sırf kendi günahlarının ağırlığından kurtulabilme ümidiyle, hiç bir şeyi yaşanmamış ve yaşatmamış saymak için, unutturacaklar bize olup bitenleri? Kim bilir? Belki de, sadece yok olacağız? Belki de bize bunları yapanlar, varlıklarından bile haberlerinin olmadıkları kendi vicdanları tarafından yok edilecekler? Ya da, etkili bir bilinç yıkama/manipülasyon yoluyla, bizlere affetmenin ne kadar güzel olduğunu anlatacaklar/kabul ettirecekler; ya da bize bunu mecbur bırakacaklar? Ki; tehdit, korku ve aldatma yoluyla yaptırılan hiç bir şeyin geçerli; ya da kıymetli olmadığını bile bile... Ne önemi var ki? Hayvanlar -bu kelimeyi bazılarının kullandığı biçimiyle pejoratif/küçümseyici anlamda kullanmıyorum kesinlikle- hayvanlar mutlu olsun, yeter.
Yazar: Telâbeera Arça
Seslerin yankıları birbirine karışmış ve ben bir ışık arıyorum derinlerinde kaybolduğum bu karanlıktan kurtulabilmek için. Bazen hatta çoğu zaman, dünyanın bir cehennem olduğunu düşünüyorum. Ve tüm o masumiyetin ve masumiyetimin nasıl da acımasızca kurban edildiğini hatırladığım her seferinde, daha çok inanıyorum reenkarnasyona. Çünkü beynim, her şeye rağmen adaletin; mükemmel bir adaletin var olduğuna inanmak istiyor. Ve bu dünyada olup bitenlerle, adaletli bir sistemi bağdaştırmak çok zor.
Öyleyse, mükemmel olmasa bile, gerçek bir adalet varsa eğer; biz, acı çeken bilinçler olarak, bunu, bütün bunları hak etmiş olmalıyız. Ne yaptık? Neler yaptık? Korkunç bir önceki hayatlar zincirinde, zalim miydik ki; onca zalimliğin nesnesi olduk? Böyleyse bile, yani adaletin sonucu olarak hayatlarımız cehenneme çevrildiyse bile; yine de mükemmel bir adalet kavramına sığmıyor olanlar; ya da sonuçlar; çünkü, gerçek bir adaletin var olduğu yerlerde, zalimlik kelimesinin kapsadığı olaylara izin verilmesinin düşüncesi bile mümkün olmazdı. Çünkü, gerçek bir adaletin var olduğu yerlerde; kurtla kuzu aynı yerde olmazdı. Birbirlerine zarar verebilecek hiç bir canlı, bir arada bulundurulmazdı; ya da baştan engellenirdi bütün zarar mekanizmaları. Böylece suç olmazdı; dolayısıyla suçlu da olmazdı. Öyleyse, bütün bunlara rağmen, hala birileri gerçek bir adaletin varlığından söz ediyorsa, neden acı mekanizmaları bilinçlerimizi sıkıştırmaya devam ediyor? Gerçek bir adalet varken, nasıl açıklanır bu dünyada olup bitenler? Bu sorular, bizi, dünyanın aslında sanal olduğuna; zalimlik diye bize gösterilen her şeyin, yapay bir simülasyondan ibaret olduğuna ve bizim aslında bu gerçek olmayan dünyada, sadece ruhlarımızı olgunlaştırmak ve eğitilmek için mi bulunduğumuz sonuçlarına getiriyor?
Peki, böyleyse bile; yani, her şey sanalsa bile ve bütün bunlar sadece bir eğitimin parçası olarak bizlere yaşatılmışsa bile; yine de öğretmek için, sanal da olsa acıyı kullanmanın adil olduğu söylenebilir mi? Ne kadar adil bir yöntem bu? Sistem mükemmelse, beyinlerimiz geliştirilebilir; öyle geliştirilir ki; acı olmadan ve acıyı hissetmeden de, iyi olan öğrenilebilir/öğretilebilir. Ve buraya gelmeyi ve işkence dolu bu eğitimin bir parçası olmayı biz kabul ettiysek eğer, yetersiz ve çiğ beyinlerimizle buraya gelmeden önce yaptığımız sözde bu eğitim anlaşması, ne denli geçerli sayılabilir? Bu günün, eksiklerle dolu hukuk sistemlerinde bile; bir konuda hüküm sahibi olabilmek ve mesul tutulabilmek için, akli yeterlilik aranıyorken; yetersiz ve ham beyinlerimizle bu dünyaya gelmeyi bizim seçtiğimizin ve bunun sonuçlarını baştan kabul ettiğimizin söylenmesi; ya da "Ateşe atlamak istiyorum." "Madem istedin, öyleyse atlayabilir ve yanmanın nasıl bir şey olduğunu görebilirsin." şeklinde bir diyaloğun geçerli ve adil kabul edilmesi söz konusu olabilir mi? Yanlış üstüne yanlış. Ve derinlerimde, bunun, bütün bunların haksızlık olduğunu biliyorum. Bu tıpkı şuna benziyor: "Bu dünya, gelip geçici; bu dünya sanal. Kısa bir süreliğine, bir dakikalığına sana tecavüz edeceğiz; ruhuna travmaların en korkunçlarını yaşatacağız ve karşılığında, sana saraylar, köşkler, ödüller vereceğiz. Kabul ediyor musun?" Hayır. Hayır, bütün bunların hiçbirini de kabul etmiyorum ve yapıla gelenlerin adil olmadığını biliyorum. Belki de bu yüzden, harika teknolojileriyle, hafızalarımızı sıfırlayacaklar? Belki de bu yüzden, sırf kendi günahlarının ağırlığından kurtulabilme ümidiyle, hiç bir şeyi yaşanmamış ve yaşatmamış saymak için, unutturacaklar bize olup bitenleri? Kim bilir? Belki de, sadece yok olacağız? Belki de bize bunları yapanlar, varlıklarından bile haberlerinin olmadıkları kendi vicdanları tarafından yok edilecekler? Ya da, etkili bir bilinç yıkama/manipülasyon yoluyla, bizlere affetmenin ne kadar güzel olduğunu anlatacaklar/kabul ettirecekler; ya da bize bunu mecbur bırakacaklar? Ki; tehdit, korku ve aldatma yoluyla yaptırılan hiç bir şeyin geçerli; ya da kıymetli olmadığını bile bile... Ne önemi var ki? Hayvanlar -bu kelimeyi bazılarının kullandığı biçimiyle pejoratif/küçümseyici anlamda kullanmıyorum kesinlikle- hayvanlar mutlu olsun, yeter.
Yazar: Telâbeera Arça
Yorumlar
Yorum Gönder