Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bilimsel Gelişmeler etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Alzheimer Hastalığının Erken Tanısı Artık Mümkün!

Alzheimer hastalığının erken tanısında kullanılmak üzere geliştirilen kan testi Avrupa’da onay aldı. Kanda U-p53AZ pozitifliğine bakılan testte, Alzheimer gelişmeden 5-6 yıl öncesinde de kanda pozitif olan bu anormal protein saptanabiliyor. Tanıda arada kalınan hastalar için hekimlere yol gösterici olacak. Özellikle erken evre tanının neredeyse hiç konulamadığı Türkiye’de bu test uygulanırsa, bilinen hasta sayısının en az bir kat daha artacağına eminim. Alzheimer için henüz tedavi mümkün değilse de erken tanı hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve gelecekte bulabilecek tedaviyi yakalama adına bir şanstır. Bunun dışında ketojenik beslenmenin türevleri MMSE skorlarında anlamlı sonuçlar elde etmektedir. Bilim adamları için bu gelişme Alzheimer hastalığının Erken tedavisinin de bulunması ve ya birinci aşamada Alzheimer  gelişimin önlenmesi olacak. Çok yakın zamanda Alzheimer hastalığının da tedavisinin bulunması dileği ile, bu alanda çalışan bütün bilim insanlarına teşekkürü bir borç bilir

Ömür Uzatan Protein eNAMPT

Fareler üzerinde araştırma yapan bilim insanları, genç farelerin kanında bulunan bir proteinin yaşlı farelerin ömrünü uzatabildiğini keşfetti. Uzun yaşamak ve ölümsüzlük konusunda insanların değişik fikirleri olsa da genel olarak insanlar ölümsüzlüğü tercih ederler. Şimdilik doğrudan ölümsüzlük yerine yaşlanmayı geciktirici yöntemler üzerinde çalışıyoruz. Washington Üniversitesi Tıp Okulundan araştırmacılar, uzun süredir tartışılan genç bireylerden kan transferinin yaşlanmayı geciktirdiği fikrini destekleyen bir hipotez ortaya attılar. Genç farelerde bulunan bir proteinin, yaşlı farelerin yaşam süresini uzattığı ortaya çıktı. Yaşlanma karşıtı çalışmaların büyük kısmı, Nikotinamid Adenin Dinükleotit (NAD) adı verilen yapıya odaklanıyor. Araştırmacılar, NAD’ın sağlıklı metabolizma enerjisi üzerinde etkisi olduğunu ve yaşlanan dokularda sistematik olarak azaldığını belirledi. Yeni araştırmanın yazarlarından Shin-Ichiro Imai, NAD seviyelerinin çok önemli olmasından

Kan Grupları Arasında Dönüşüm Artık Mümkün

Dünyanın en büyük sorunlarından birisi olan kan ihtiyacının önüne geçmek isteyen bilim insanları, A kan grubunu 0 kan grubuna dönüştürebilen yeni bir yöntem keşfettiler. Bu yöntem, bağırsaklarda bulunan bakteriyel bir enzimin A proteinini ayırmasıyla gerçekleşiyor. Kan ihtiyacı, sadece ülkemizin değil bütün ülkelerin bir sorunu. Dünya genelinde yıllık 55 milyon litre kan bağışlansa da bu miktar tam anlamıyla ihtiyacı karşılamıyor. Aslına bakarsak yapılan araştırmalar, 80 kiloluk bir kişinin vücudunda ortalama olarak 6 litre kan bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu da 55 milyon litre kanın en azından ihtiyaç durumunda yeterli olabileceğini düşündürüyor ancak ne yazık ki bu düşüne doğru değil. Bunun nedeni kan gruplarının dünya genelinde yayılışının aynı oranda olmaması. Örneğin; dünyada en çok 0 Rh pozitif grubuna sahip olan insanın yaşadığı biliniyor. Daha istatistiksel bir açıklamayla, yaşayan her 100 insanın 40'ı 0 Rh pozitif kan grubuna sahip. Her 200 kişiden sadece 1 tanesi ise

Bitkilerin Sensör Olarak Kullanılması

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde çalışan araştırmacılar, Cyborg üzerinde çalışmalarını sürdürüyorlar. Bilim insanları, bitkilerin sensör gibi kullanılmasını sağlayan özel bir yöntem keşfederek geliştirdikleri bu projeyle ilgili bir tanıtım videosu yayınladılar. Dünyanın en iyi teknik üniversitelerinden bir tanesi olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bünyesinde çalışan bilim insanları, 'Cyborg' olarak hayatımıza giren yeni bir terimi bitkiler üzerinde uygulamak için çalışmalarını sürdürüyorlar. Haberimizin detaylarına girmeden önce bu Cyborg terimini birazcık irdelemek gerekiyor. Cyborg terimi en genel tanımıyla yarı canlı yarı robot anlamına geliyor. Biraz daha bilimsel açıklamak gerekirse Cyborg, organik ve yapay bileşiklerin birbirleriyle uyumlu bir şekilde çalışarak canlılara özel yetenekler kazandırması olarak tanımlanabilir. İnsanlar üzerinde örnek vermek gerekirse; saniyeler içerisinde bir yabancı dili öğrenmek ya da normal bir bireyin kaldırmasın

Karanlık Maddeyi Gözlemlemek İçin Yeni Yöntem

Gördüğümüz bütün yıldızlar, gezegenler, kara delikler, galaksiler ve bulutsular, evren kütlesinin yalnızca yüzde 15’ini oluşturuyor. Evrendeki kütlenin geri kalanı ise karanlık madde ve enerjiden oluşuyor. Gizemli karanlık maddeyi şu ana kadar gözlemlemeyi başaramadık. Bilim insanları bu maddenin tam olarak ne olduğunu bile bilmiyor. Kaliforniya Davis Üniversitesinden iki teorik fizikçi bu konuda yeni bir hipotez geliştirdi. Karanlık Madde ile ilgili makaleye buradan erişebilirsiniz. John Terning ve Christopher Verhaaren tarafından Planck 2019 konferansında açıklanan çalışmaya göre, karanlık maddeyi gözlemlemek için bir alternatif var. İlk olarak zayıf etkileşimli kütle parçacığı (WIMP) üzerinde çalışmalar yapan iki araştırmacı, bu denemelerinde yaptıkları testlerde başarısız oldu. Bilim insanları da en başa döndü ve karanlık madde ile ilişkilendirilen parça veya parçacıkları bulmak için yeni bir yöntem geliştirdi. İkiliye göre cevap, karanlık manyetizma adı verilebilec

Yeni Nesil Pillerde Yarı Likit Metal Anot Teknolojisi

Araştırmacılar, lityum metal bazlı yarı likit bir anot geliştirdi. Bu, yeni nesil lityum pillerin daha uzun ömürlü ve güvenilir olmasını sağlayabilir. Carnegie Mellon Üniversitesi'nden araştırmacılar, pil tasarımında yeni bir kilometre taşını temsil eden yarı likit bir lityum metal bazlı anot geliştirdi. Bu yeni elektrot türü kullanılarak yapılan lityum piller, daha yüksek kapasiteye sahip ve tipik lityum metal tabanlı pillerden daha güvenli olabilir. Lityum bazlı piller, yüksek miktarda enerji depolayabilmeleri nedeniyle modern elektronikte kullanılan en yaygın şarj edilebilir batarya türlerinden biri. Geleneksel olarak bu piller; yanıcı sıvı elektrolitlerden, iki elektrottan, bir anot ve bir katottan oluşur ve bunlar bir zarla ayrılır. Bir pil tekrar tekrar şarj edilip boşaldıktan sonra ‘dendrit’ adı verilen lityum telleri, elektrot yüzeyinde büyüyebilir. Dendritler, iki elektrotu birbirinden ayıran zarı delebilir. Bu, anot ve katot arasında temasa izin verir, bu da

Akrep Zehri İle Antibiyotiğe Karşı Bakterilerle Savaşma

Ünlü bir söz vardır, "İlacı zehirden ayıran dozdur" diye. Bilindiği gibi bir çok zehirli yılanların zehirleri ilaç sanayisini için çok önemli ham maddedir. Yapılan araştırmalar sonucunda akrep zehrinin de bir özelliği keşfedildi. Steford üniversitesi araştırmacıları akrep zehrinin içindeki renk değiştiren parçacıkların antibiyotik etkisi yaptığı bulgusuna ulaştır. Bu sayede antibiyotiğe dayanıklı Staph ve tüberküloz bakterisi için de bir çözüm kapısı aralanmış olabilir. Yapılan fare deneylerde akrep zehrinden elde edilen karışımın antibiyotiklere dayanıklı bakterilerle savaşma kapısı açılmış oldu. Bu deneyler gelecekte antibiyotiklerin daha güçlü hale gelmesine yardımcı olacağı da çok açıktır. Özetle bu gelişme gelecekte karşımıza çok daha farklı antibiyotikler çıkaracağı çok açıktır. Konuyla ilgili bilimsel yayın yapan dergilerde " 1,4-Benzoquinone antimicrobial agents against Staphylococcus aureus and Mycobacterium tuberculosis derived from scorpion v

Zırhlı Araçlarda CMF (Kompozit Metal Köpük) Kullanımı

Mühendislikte araç tasarlarken en önemli konulardan bir tanesi ağırlık dengesinin çok iyi ayarlanmasıdır. Bu aracın manevra kabiliyetini, hızını ve tüketeceği yakıtı etkileyen bir unsurdur. Özellikle askeri araçlarda taşıtın kendi ağırlığı ile birlikte askeri mühimmatlar ve metal zırhın ağırlığı çok fazla motor gücü gerektirir. Bu anlamda optimizasyon yapılmak istenirse kaliteyi sabit tutarak araç ağırlığını düşürmek mühendislik açısından önemli konulardan bir tanesidir. Bunun için dünyada bir çok araştırmalar yapılmakta ve yeni teknolojiler geliştirilmektedir. Bu makalemde de bu gibi mühendislik konularının çözümü için geliştiren kompozit metal köpük teknolojisinden bahsetmek istiyorum. CMF, çelik, titanyum, alüminyum veya diğer metalik alaşımlardan yapılmış metalik bir matriksin içine gömülmüş, paslanmaz çelik veya titanyum gibi malzemelerden yapılmış içi boş, metalik kürelerden oluşan bir köpüktür. Metalik köpük boşluk içeren bütün metal yapılar için kullanılan

Deniz Suyundan Tuzu Ayrıştıran Molekül Üretildi

Günümüz Türkiye'sinde içilebilir su kaynakları çok fazla olsa da bir çok bilim adamının ortak kanısı gelecek 50 yıl içinde insanların çok büyük su kıtlığı ile karşı karşıya olacağı yönündedir. Okyanusları ve denizleri de göz önünde bulundurduğumuzda tuzlu suyun içilebilir su haline dönüştürülmesi ve bunu minimum maliyetle yapılması geleceğin mühendislik çalışmalarının temelini teşkil etmektedir. Günümüz dünyasında özellikle Afrika ülkelerini de göz önüne aldığımızda çok büyük su kıtlıklarının şimdiden yaşandığını da söylemek mümkün. Maalesef insanların doğanın dengesini bozmaya bir yatkınlığı olduğunu söylemek mümkün. Özellikle siyasetin çok konuşulduğu ülkemizde siyaset için doğanın, şehir kimliklerinin de yok edildiğine çokça şahit olmaktayız. Bu makalemde Indiana Üniversitesi araştırmacıları tarafından deniz suyunun tuzlardan ayrıştırılarak içilebilir suyun elde edilmesi ile ilgili sonuçlarını paylaşacağım. Konuyla ilgili makale Science dergisinde de geçtiğimiz günlerde

Normal Sıcaklıklarda SÜPER İLETKENLİK

IISc’in Solid State and Structural Chemistry Birimi’nden Prof. Anshu Pandey’in liderliğindeki ekip, ortam sıcaklığında ve normal basınçta süper iletkenlik elde etmeyi başardıklarını duyurdular. Çalışmayı yapan ekip yaptıkları deneyleri aşağıdaki video'da gösteriyor. Videoyu izledikten sonra aşağıdaki açıklamalarım daha anlamlı olacaktır. Videoda çalışmayı yapan ekip ortam sıcaklığı ve basıncında net bir diyagnostik kanıtı göstermeye çalışıyorlar. Video, kalıcı bir mıknatısa yaklaştığında itilen bir test tüpünün içinde görülen altın-gümüş karışımından (gri / siyah taneler) yapılan nanopartikülleri göstermektedir. Bu manyetik levitasyonun kanıtıdır. Nanomalzemeler laboratuarda hazırlanmıştır.  Bir malzemenin elektron akışına sıfır dirençli elektrik ilettiği zaman süper iletken olduğu söylenir. Süper iletkenler, büyük enerji tasarrufu sağlayan çok yüksek verimli cihazların oluşturulmasına yardımcı olacak olsa da, günlük kullanım için onu kullanmak şimdiye kadar mümkün o

BOR Temelli BATARYA ve PİL Teknolojisi

Günümüz bataryalarının büyük bir kısmı lityum iyondan oluşuyor. Arabalar, akıllı telefonlar ve daha nice yerde bu bataryalar bizim ihtiyacımızı karşılıyor. Ancak artık yetersiz kalmaya başladılar. İhtiyaçlarımız, daha küçük, daha hafif, daha uzun ömürlü ve çok daha verimli bataryalara sahip olmamız gerektiğini gösteriyor. Ayrıca lityum iyon bataryalar aşırı yükleme durumlarında yanma tehlikesiyle hayatlarımızı tehdit ediyor. Eğer şu sıralar Columbia Üniversitesi’nde geliştirilen ve “ geleceğin batarya teknolojisi ” olarak lanse edilen malzemeler standartlaşırsa, lityum iyon bataryalar tüm sorunlarıyla tarih olacaklar. Ülkemizde yaygın şekilde bulunan bor madeninin nitrojen ile oluşturduğu bileşik olan bor nitrür, standart bataryaların yerini alması planlanan katı hal bataryalarında kullanıldı. Laboratuvar ortamında geliştirilen yeni teknoloji, standart lityum iyon pillerden 10 kat daha uzun ömürlü olacak. Araştırmacılar, henüz laboratuvar ortamında geliştirilen yeni n

Suyu Kaynatacak Ses Dalgası Üretildi

ABD’de Stanford Üniversitesi’ne bağlı araştırmacılar tarafından üretilen su altı ses dalgası, suyun anında buharlaşmasına sebep olacak kadar kuvvetli. Su, normal şartlar altında 100 derecede kaynar ancak suyu anında buharlaştırmak istiyorsanız yeterince kuvvetli bir çığlık atmanız da işe yarayabilir. İnsanlar o kadar kuvvetli çığlık atamıyor, sonuçta Dovahkiin değiliz. Öte yandan bilim insanları bu şiddette ses üretmeyi başardı. ABD’de bulunan Stanford Üniversitesi’ne bağlı SLAC Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı, çok kuvvetli bir su altı ses dalgası üretti. Bu dalga ile suyu anında buharlaştırmak mümkün oluyor. Araştırmacılar, SLAC’ın kuvvetli X-Ray lazerlerini kullanarak küçük su akımlarına yüksek enerji frekanslı küçük enerji dalgaları gönderdi. Mikroskopik akıntılara bu enerji dalgaları çarptıkları anda suyu buharlaştırmaya başladı ve akışı ikiye böldü. Bu enerji dalgaları suyun akışını bölebilecek kadar kuvvetli olsalar da X-ışınlarında olduğu gibi molekü