Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sevgi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hayatımız Bir Tren Yolculuğu

Bir tren yolculuğuna benzetirsek hayatı... Doğarken bindiğimiz trende anne ve babamızla tanıştık. O zamanlar onların hep bizimle seyahat edeceklerini sanıyorduk. Oysa, istasyonun birinde onlar trenden ineceklerdi ve bizi yolculuğumuzda yalnız bırakacaklardı. Zamanla, trene başkaları da bindi ve bizim için önemliydiler. Kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, hayatımızın aşkı, çocuklarımız... Zaman geçtikçe bir çoğu inmeye başlar, arkalarında üstelik de kalıcı bir boşluk bırakarak. Kimisinin de eksikliği o kadar fark edilmez olmuştur ki, yerlerinin boşluğunu bile fark etmeyiz.. Bu tren yolculuğu neşe, keder, hayaller, beklentiler, merhabalar ve hatta vedalarla doludur. Bu tren yolculuğunda başarı, tüm yolcularla iyi ilişkilerde olmaktır. Bunun için de elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız... Çoğu zaman hak etmedikleri düşünsek bile... Ancak, hepimizin karşı karşıya olduğu bir muamma var: Hiçbirimiz hangi istasyonda ineceğimizi bilmiyoruz. İşte bunun içindir ki, en

Bırak SEVGİ Seni Bulsun

Yalnız bir adam bir gün bir koza bulur. Kozanın içinde küçük bir tırtıl vardır. Adam çok sever bu tırtılı onunla tüm yalnızlığını tüm sevgisini paylaşır. Gel zaman git zaman tırtıl büyür güzel bir kelebek olur.  Adam kelebeğine hayran…  Bırakamaz bir türlü… Aslında kelebeğin aklında dağlar kırlar çiçekler vardır da; kıyamaz bir türlü adama ve sevgisine yalnız bırakamaz O’nu….  Üç günlük ömrünü sevildiği ve sevdiği yerde geçirmeyi arzulamaktadır yüreği… Ama adam da bilir ki; “Sevmek bazen vazgeçmeyi de bilmektir….” Kelebeğine son kez bakar ve onu salıverir özgürlüğüne kırlarına çiçeklerine doğru… Kelebek mutlu olmasına mutlu olur ama hiç bir meltem hiç bir çiçek yaprağı adamın avucunun sıcaklığı andırmaz…  Aklında adam o çiçek senin bu çiçek benim dolaşır saatlerce… Adam kelebeğe sevdalı bakıp durur boşluğa… Kelebek ise hala konacak sıcak bir avuç aramakta… Kelebek şunu anlamıştır; BAZEN AİT . OLDUĞUMUZ YER SICAK BİR AVUÇTUR BİLİ

Evlilik Ağacı

Yeni evli bir çift evliliklerinin daha ilk aylarında, evliliğin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını düşünüyorlardı.... Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa da, evlenmeden önce sık sık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar sözcükler kullanıyorlardı. Ama şimdilerde, küçük bir söz, ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkmasına yetiyordu. Bir akşam oturup, ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, boşanmayı istememekle beraber, işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar. Bu yüzden bir çözüm bulmak zorundaydılar. Erkek, “Aklıma bir fikir geldi”dedi. “Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım. Kurumaz da büyürse ayrılmayı bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım.” Bu ilginç fikir eşinin da hoşuna gitti. Ertesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karşılaştıl

Evlilik Ne İster?

Evlilik, güçlü ve başarılı yetiştirilecek evlatların kalesidir.  Evliliklerin olmadığı toplumlarda, eşcinsellik ya da farklı cinsel sapkınların yer aldığı beraberlikler çoğalır. Bunlar da toplum yapısını bozar, aile kavramını bitirir.  Efendimiz (s.a.s.): “Evlenin, evlilik benim sünnetlerimdendir" buyuruyor. Günümüz evlilikler ile geçmiş zamanın evliliklerini karşılaştırırsak, günümüz evliliklerine bakınca, evliliklerin bir tiyatro sahnesini anımsattığını görüyoruz. Aktörler hazır, oyun başlar ve beklenen sonla biter. Çünkü Salının geleceği Pazartesinden bilinir. Evlilik oyunu oynayanlar, ebedi gelecekleriyle oynadıklarının farkında değiller. Kimse oyun oynamadığının, farkında değildir. Ama film bitti mi rollerinin farkına varırlar. Eskiden bir gelin gittiği eve beyaz gelinliğiyle gider, beyaz kefeniyle çıkardı. Bu kuralın doğruluğunu savunmuyorum elbet de, ama insanoğlu evlilik hayatını artık günümüzün gelgitleriyle, TV dizileri, film sahnesi rollerindeki ış

Korkularınızın Hayatınızı Etkilemesine İzin Vermeyin

Bir Hint masalı... Kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri; fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcılardan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür. Ve der ki; 'Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.' Aslında tüm insanların durumu da buna benzemiyor mu? Yada aldığımızı kararlarda korkularımız ne kadar etkili? İnsanların çoğu sevmekten korkuyor, çünkü aynı zamanda kaybetmekten de korkuyor... Düşünmekten korkuyor, çünkü sorumluluk getireceğini biliyor... Konuşmaktan korkuyor, çünkü konuşursa eleştirilebileceğini biliyor.. Yaşlanmaktan korkuyor, ama aynı zamanda yaşının kıymetini de bilmiyor...

Sömürünün Her Türlüsü Yanlıştır

Karanlık... kopkoyu bir karanlıktı onu kabuslarla dolu bir uykuya sürükleyen ve bilmiyordu henüz, gecenin en koyu halinin; aslında güneşin doğmasına en yakın an olduğunu. Küçücük bir kızdı önce... Dört; ya da beş yaşlarındaydı. Ailece görüştükleri bir tanıdıklarının on sekiz yaşındaki oğlu, onlara her gittiklerinde; gülümseyerek, erkek kardeşiyle kendisini çağırıyordu. "Hadi benimle gelin, sizi gezdireyim Elka..." Erkek kardeşiyle birlikte, masumiyetin en saf haline bürünmüş iki çocuk... Uysal, çekingen, saf... Kabul ediyorlardı bu isteği her defasında. Her defasında korkarak... Adı Tokab olan bu on sekizlik genç, Elka'yı ve kardeşini ormanlık alandaki tepelere doğru götürüyordu. Tepeler... Kimseciklerin olmadığı ıssız tepeler... Çığlık atsalar, kimselerin duyamayacağı tepeler... 

Vegan Olmak

Yakışmıyor bana kızmak. Oysa bir zamanlar, ben de o tiksindiğim etçiller gibiydim. Kördüm, sağırdım, uykudaki/hipnoz altındaki biri gibiydim adeta. Hevesle yediğim etlerin, tabağıma konulmadan önce; o marketlere girmeden önce, nasıl olup da satın alınabilecek bir mal haline getirildiğini; yediğim şeyin, onu ceset haline getirmelerinden önce,  BİR HAYATI OLDUĞUNU; NEFES ALDIĞINI; HİSSETTİĞİNİ; SEVDİĞİNİ; ÜZÜLDÜĞÜNÜ; KORKTUĞUNU; CANININ ACIYABİLECEĞİNİ; YORULDUĞUNU; SEVİNEBİLDİĞİNİ; en önemlisi, diğer bütün canlılar gibi YAŞAMAK İSTEDİĞİNİ bilmezdim, düşünmezdim.