Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Fermi Paradoksu Nedir?

Fermi paradoksu, Dünya dışı yaşamın yüksek olasılığı ve bizim onlarla temas kuramamış olmamız arasındaki tutarsızlıktır.  1950’de ünlü İtalyan fizikçi Enrico Fermi, Los Alamos ulusal laboratuvarlarında çalışırken, meslektaşları ile arasında geçen muhabbet esnasında ortaya çıkmıştır bu paradoks. Daha sonra Fermi problemi, Büyük Sessizlik, Fermi-Hart Paradoksu, Tsiolkovsky-Fermi-Hart Paradoksu olarak da adlandırılacaktır. Bütün bu değişik isimler, Fermi gibi birçok bilim insanının zeki yaşamın olası bolluğu ve bizim henüz tespit edememiş olmamız nedeniyle aynı çıkmaza ulaşmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Evrenin boyutu ve yaşı, teknolojik olarak gelişmiş bir çok uygarlığın var olması gerektiğini göstermektedir. Ancak bu hipotez, bunu destekleyecek gözlemlenebilir verinin eksikliği nedeniyle tutarsızdır” 1961’de yazılan Drake denkleminde ortaya çıkan Dünya dışı uygarlıkların tahmini sayı aralığı ve Kepler Teleskobu ile keşfetmeye devam ettiğimiz yüzlerce gezegen b

Kardashev Skalasına Göre Biz Neredeyiz?

Kardashev ölçeği, uygarlıkları; teknolojik gelişimlerini iletişim kurma doğrultusunda kullanabilecekleri enerji miktarına göre ölçeklendirir. Biz de bu makalemizde teknolojik gelişmelerin ve dünyadaki enerji potensiyalının kullanmasına eşdeğer olarak bu skalada nerde olduğunu açıklamaya çalışacağım.  İnsanlığın artan enerji kullanımı önceki yüzyılda 0,582 civarındayken yaklaşık 0,72 Kardashev ölçeğine tırmandı. Carl Sagan geliştirdiği formül (K: Kardashev Skalası, P: Enerji kullanımı) ile insanlığın şuan bulunduğu düzeyi 0.724 Tip olarak hesaplamıştı. Bu nedenle henüz Tip 1 uygarlık sınıfında bile değiliz. Teorik fizikçi Michio Kaku; insanların Tip 1 durumuna 100-200 yılda, Tip 2 durumuna birkaç bin yılda, Tip 3 durumuna 100,000 ile bir milyon yılda ulaşabileceğini öngörüyor. Bu arada insanlık için Kardashev ölçeğine uyan bir uygarlığın varlığı da hala araştırma konusu… Ayrıca Michio Kaku’nun konu ile ilgili açıklama yaptığı videoyu da aşağıdaki linkten izleyeb

Kardashev Skalası (Kardashev Ölçeği)

İnsanın bitmez tükenmez merakı ile kendini ve içinde bulunduğu evreni tanıma, anlama, şekillendirme arzusu onu ne kadar ileriye götürebilir dersiniz? Bunu merak ediyorsanız Kardashev ölçeği ile tanışma zamanınız gelmiş demektir. Kardashev ölçeği, uygarlıkları; teknolojik gelişimlerini iletişim kurma doğrultusunda kullanabilecekleri enerji miktarına göre ölçeklendirir. 1964’te, kozmik sinyallerle dünya dışı akıllı yaşam arayan Rus astrofizikçisi Nicolai Kardashev, bir kültüre ait uygarlığın gelişmişlik düzeyinin iki temel şey üzerinde durduğu fikrini ortaya attı: Enerji ve teknoloji. Rus astronom Nikolai Kardashev’in, Kardashev Skalası olarak bilinen dünya dışı uygarlıklara ilişkin oluşturduğu teorik sınıflandırmaya göre, akıllı medeniyetler kullandıkları enerji miktarına göre 3’e ayrılır. Diğer gök bilimciler, ölçeği Tip 4’e (1046 watt) ve Tip 5’e kadar genişletmişler. Kardashev kendi ölçeklendirmesinde, çok fazla gelişmiş olacağından Tip 3’ün ötesini tanımlamamı

Neden Dünya Dışı Canlılara Ait Teknoloji Tespit Etmedik veya İletişim Kuramadık?

Uzaylılarla ilgili birçok komplo teorisi olsa da gerçekten bilimle uğraşan veya en azından fizik kanunları ile ilgili az da olsa bilgisi olan insanların uzay veya başka bir dünya dışı yaşamla ilgili iletişimin ne kadar zor olduğunu anlaya biliyordur. Dünya teknolojisinin geldiği nokta ve keşfedilmeyi bekleyen bir çok bilimsel sırlar bunları demeye esas veriyor. Örneğin yeni yapılan bir araştırma ışık hızının aşılabileceğini söylerken bizi İzafiyet teorisine göre bunun mümkün olmayacağını biliyoruz. Tüm bunlar varken bir nesnenin veya bilginin ışık hızının bile çok büyük katlarında taşınabilmesi iletişimi mümkün kılabilir. Teknik olarak baktığımızda mevcut teknoloji ile şık hızına bile ulaşamayız. I, II ve III kozmik hızları da göz önünde bulundurduğumuzda ışık hızının çok küçük bir yüzdesine mevcut teknoloji ile ulaşabilmiş durumdayız.  Ancak, yeterince gelişmiş bir uygarlığın ışık hızının en azından yarısına, hiç olmazsa %10’una ulaşabilecek teknolojik düzeye ulaşmış olm

Mutlu Olmak İçin Doğanızı Tanımalısınız!

Doğanın yasalarına inanıp inanmamız, bunun sonuçlarından kaçabileceğimiz anlamına gelmez. İnsanların kendilerini tanıması, doğalarına uygun hareket etmesi aynı zamanda kendine eksik gördüğü konuların üzerine giderek kendini geliştirmesi mutluluğun kaynağı olarak görülmelidir. Hiç şüphesiz kendi doğasını bilmeyen bir insan bir çok konuda problem yaşayabilir. Yaşadıklarını talihsizlik, şansızlık ve ya kadersizlik olarak tanımlaması sonuçların kabullenme aşamasında başvurulan en yaygın terapi yöntemlerinden bir kaçıdır. Dan Millman tarafından yazılan " Ruhun Yasaları " kitabında konuyla alakalı çok güzel cümleler yer almaktadır. " Mutlu, huzurlu ve doyumlu bir yaşam hiçbirimize altın bir tepside sunulmuyor. Kendi doğamıza uyumlu bir yaşam sürdürdüğümüz ölçüde mutluluğa, huzura ve doyuma hak kazanıyoruz.  Ölçüyü belirleyen kendimiziz. Mutluluk bazılarının başına konan bir talih kuşu değildir. Talih/talihsizlik, şans/şansızlık, kader/kadersizlik

Drake Denklemi (Green Bank Denklemi)

Drake Denklemi, Green Bank Denklemi ve yanlış olsa da Sagan Denklemi olarak da adlandırılır. Fermi Paradoksunu çözmeyen; ancak konu hakkındaki bilgileri düzenlemenin bir yolu olan denklem, Frank Drake tarafından 1960’li yıllarda ortaya konmuştur. Dr. Frank Donald Drake, Amerikalı astronom ve astrofizikçidir. SETI'nin kurucusu olması ve Drake denklemi ile Arecibo mesajının yaratıcı olmasıyla tanınan bilim insanıdır. 1960 yılında Radyo astronom Frank Drake‘in adını taşıyan ancak aralarında Carl Sagan, John C. Lilly ve Otto Struve gibi önemli isimlerin bulunduğu bir grup tarafından hazırlanan bir denklem bize galaksimizdeki zeki canlıların tahmini sayısını vermektedir. Denklem birçok değişkenden oluşmaktadır ve eleştiriye açık tahminler vermekten öteye gidemez. Denklem ilk ortaya atıldığında uygarlıkların sayısı tahmini olarak 1.000 ve 100.000.000 arasında öngörülmüştür. Güncel bilgilerimiz bu aralığı 2 ve 280.000.000 olarak değiştirmiştir. Bütün galaksideki uygarlıkla

Bakış açımız anlatır bizi, baktığımız şey değil

Aşağıdaki tabloya dikkatle bakın. İlk bakışta ne gördüğünüz önemli ama tablonun yapıldığı yıllara baktığınızda ise çok farklı bir olayı anlatıyor. İçinize derinden burkacak ve bu tabloya sahip olmak isteyeceğiniz bir yolculuğa hazır mısınız? Bu tabloyu Barok tarzının önde gelen isimlerinden Paul Rubens'in 1635'te yapmıştı. Rusya'nın Sankt Petersburg şehrinin dünyaca ünlü Hermitage müzesinde sergilenen bu tabloda, elleri bağlanmış yaşlı adam Cimon, dönemin iktidarı tarafından itirafa zorlanmak için açlığa mahkum edilmiş... Yeni doğum yapan kızı Pero büyük zorluklarla gardiyanlara rüşvet vererek babasını ziyaret eder ve kendi sütüyle babasını açlıktan ölümden korumak için emzirir. Kızın yüzündeki endişe, kapıya baktığı aşikar tavrı, babasının omzunu şefkatle kavrayışı, güçlü duruşu ve cesareti yansıtmış. Babanın, kızının memesini emerken yüzünde oluşan o çaresizliğini, ellerini koyuş şekli ve vücut dili ile kabullenişini müthiş yansıtmış ressam. Bu tabloya

Cahildim Dünyanın Rengine Kandım

Türk halk ozanı ve halk müziği şarkıcısı. Abdallık geleneğinin son büyük temsilcisi. Yaşar Kemal, Ertaş'ı "Bozkırın Tezenesi" dir Neşet Ertaş Size bu yazıda büyük üstatla ilgili hikaye anlatacağım. Başında kasketi, elinde sazıyla odamıza girdi Neşat Usta: – Merhaba ağalar, ben geldim. “Hoş geldin” dedik: – Sen sazını hiç elinden bırakmaz mısın? Güldü: – Doğduğum zaman babam sazını göbeğimin üstüne koymuş… Kendimi bildim bileli sazımı elimden bırakmadım. Seveni çok mu çok. Arayanı soranı “bizim ilimize gel, konser ver” diyeni de çok. Ama “cebinde kaç parası var” diyecek olursanız… Ağam, bu dünyaya çıplak geldik, öteki dünyaya 5 metre kefenle gideceğiz… Gelirken bir şey getirmedim ki, giderken bir şey götüreyim… Fakire fukaraya, yetime dula bir hayrım oluyorsa, benden mutlu insan mı var? Sonra “yalan” diye devam etti: – Para da yalan, pul da yalan… Mal da yalan, mülk de yalan… Şöhret de yalan… Aaah ağam ah… Yalan dünya… Yala

PostgreSQL Kurulumunda "An error occurred executing the Microsoft VC++ runtime installer" Hatası ve Çözümü

PostgreSQL windows işletim sistemlerine kurulduğu zamanda bazen "An error occurred executing the Microsoft VC++ runtime installer" hatası ile karşılaşabilirsiniz. Bu durumun oluşmasının nedeni PostgreSQL installer yazılımının ihtiyaç duyduğu VC++ sürümleri ile bilgisayarda kurulu olan sürümler arasında uyumsuzluk olmasıdır. Özellike Visual Studio'nun kurulu olduğu bilgsayarlarda bu durum çokça karşılaşılan problemdir. Problemin çözümü için bir çok farklı blog yazıları, stackoverflow yorumları okuyup denedikten sonra hiç birinin işe yaraması üzerine kendim deneyerek çözümünü buldum ve bu durumla karşılaşabilecek kişilerin de ulaşabilmesi için herkesle paylaşmak istedim. Makalenin başında da dediğim gibi "An error occurred executing the Microsoft VC++ runtime installer" hatasının oluşmasının nedeni Visual C++ versiyonlarının farklı olması. Hatta 2013, 2015 sürümlerinin bile değil, tam belirtilen sürümün kurulu olması gerekiyor. Ben de bu sorunun çözümü için

Kur'ani Kerim'de İftira İle İlgili Ayetler

Kuranda iftira ile ilgili 29 ayet yer almaktadır 3:24 - Bunun sebebi, onların "belli günlerden başka bize asla ateş azabı dokunmaz" demeleridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır. 3:94 - Kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. 4:20 - Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız? 4:48 - Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur. 4:112 - Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur. 6:21 - Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetleri

Rüşvet Verebilmek De Bir Sanattır!!

Temel Amerika'ya gider ve bir kavgaya karışır ve sonuç olarak karşı taraf Temel'den şikayetçi olur. Temel, haklı olmamasına rağmen bir avukat tutar ve avukata sorar: – Acaba yargıca biraz para teklif etsem mi? Avukat sinirli bir şekilde: – Kesinlikle olmaz. Bu yargıç rüşvet konusunda çok titizdir. Eğer böyle bir davranışta bulunursan iyi bil ki, davayı kaybederiz. Sonunda dava Temel’in lehine sonuçlanır. Böylesi bir karar karşısında, avukat şaşkınlığını gizleyemez ve Temel’e sorar: – Nasıl oldu, anlayamadım? Bu davanın bizim lehimizde sonuçlanmasına imkan yok. Temel: – Tabii anlayamazsın. Yargıca rüşvet göndermeseydim bu davayı kazanamazdık. Avukat hayretle sorar: – Yargıca rüşvet mi verdin? Temel: – Elbette… Ama küçük bir farkla… Parayı karşı taraf adına gönderdim

Ben O’yum! diyebilenlerden misiniz?

Siz dostluğu anlatan küçük bir hikaye anlatacağım bu küçük yazımda... Eski tarihlerde bir medresede eğitim gören üç arkadaş varmış. Medreseden mezun olduktan sonra birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen bu üç samimi arkadaş; Nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile; -Birbirlerine her zaman sahip çıkacaklarına, -Doğru Yol’dan, -Adalet ve Hakkaniyetten ayrılmayacaklarına, dair söz vermişler. Aradan yıllar geçmiş birbirleri ile irtibat kuramamışlar. Çünkü o dönemde iletişim araçları sınırlı imiş. Bunu bilen arkadaşlar zaman hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz şemalimiz değişir, ileride karşılaştığımızda birbirlerimizi tanımakta zorluk çekebiliriz onun için aramızda bir şifre belirleyelim oradan birbirimizi tanırız diye şifre belirlemeye karar vermişler. Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar. O da: “BEN O'YUM !” olmuş. Aradan uzun yıllar geçmiş, bizim üç idea