Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını hayal ediyordu. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti.
Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı:
Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı:
- Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni parka götüreceğim! dedi. Sonra düşündü:
- Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!
Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi:
- Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz! dedi.
Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu.
Çocuk şu ibretlik açıklamayı yaptı:
-Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzeltiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti..!
*****************************************************
Temel otobanda köklemiş gazı, gidiyor…Bakmış bir tabela:
‘YAVAŞLA 80 km.’
Hızını o an 80’e indirmiş Temel.
Az sonra bir tabela daha:
‘YAVAŞLA 60 km.’
Temel 60’a inmiş.
Merakla giderken yeniden bir tabela:
‘YAVAŞLA 40.’
– ‘Yolda çalışma var galiba! ‘ deyip 40’a düşürmüş hızını.
Epeyce sonra yine bir tabela:
‘YAVAŞLA 15 km.’
Talimata uyarak 15 km.’ye düşmüş Temel.
Yolun en sağından tıngır mıngır gidiyor ama meraktan da çatlayacak. Uflaya puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş:
YAVAŞLA’YA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500
****************************************************
Bob, gürültülü şehir hayatından kaçıp kafasını dinlemek için hafta sonunu balık avlayarak geçirmek istemiş, gittiği kasabadaki gölde yarım gün uğraşmasına rağmen bir şey tutamamış.. Teknesiyle yanına gelen kasabalı bir adamın av çantasını açtığını ve içinden bir ayna çıkardığını görünce merak edip aynanın ne işe yaradığını sormuş adama..
‘ Burada balık avlamanın tek yolu budur..’ demiş adam, ‘ Güneşin ışığını bu aynayla göl yüzeyine yansıtırız, balıklar ışığı görüp yukarı doğru yüzerler, biz de kepçeyle avlarız onları..’
‘Vay be..? İşe yarıyor mu gerçekten? ..’
‘Evet..’
‘Bu aynayı bana satar mısın? .. Sana 100 dolar veririm..’
‘Tamam..’ demiş adam, paralar yan tekneye uzatılmış, ayna alınmış,
‘ Teşekkürler..’ demiş Bob ‘ Bu arada öğrenmek isterim..’ diye eklemiş, ‘ Bu hafta bu metotla kaç balık avladınız? ..’
‘Şeyy..’ demiş adam teknenin motorunu çalıştırıp uzaklaşırken, ‘ Sizinle birlikte 6 oldu! ..’
*****************************************************
Yaklaşık olarak 66 yıl öncesinde, 1950’li yıllarda İstanbul’dayız. Bire bir yaşanmış olan hikayemiz bir belediye otobüsünde geçer.
Otobüs tam Eminönü durağına gelmiş ve kapılarını açacakken bir kadının “Sakın kapıları açma, cüzdanım çalındı, otobüste hırsız var” şeklinde canhıraş sesi duyulur.
Kadın ısrarcıdır ve bağırmaya devam eder.
Bunun üzerine şoför kapıları açmaz ve yerinden kalkarak kadına “otobüste çalındığına emin misin? Çantanı kontrol et!” der. Kadın “biraz önce biletimi almak için cüzdanımı çıkarmıştım, daha sonra yerine koydum ama şimdi yok” diye yanıt verir. Şoför bunun üzerine hiddetlenerek “kimse kıpırdamasın herkesin üzerini arayacağım” der.
Şoför önden biletçi arkadan başlayarak yolcuları tek tek aramaya başlarlar. Herkes aranmış yalnız bir kişi kalmıştır. Henüz aranmayan yolcu binbaşı rütbesinde resmi üniformalı bir kara subayıdır. Üzerinde de haki renkli kalın paltosu vardır. Şoför “Binbaşımı aramaya lüzum yok, bir Türk subayını hırsızlık şüphesi ile asla aramam, cüzdanın bulunamadı” diyerek kapıları açmak için yerine doğru yönelir.
Tam bu sırada Binbaşının kendinden emin davudi sesi duyulur; “Beni de arayacaksınız, töhmet altında kalmak istemiyorum.”
Şoför aramak istemez ama Binbaşının ısrarı karşısında mecbur kalır. Tam elini Binbaşının paltosunun cebine sokarken “hayır arama, ben çaldım !” diyen biraz hırpani giyimli bir adam çıkar.
Ve adam “cüzdanını çaldığım kadın bağırınca korktum, aranabileceğimi düşünerek cüzdanı aranmayacağını bildiğim hemen yanımda bulunan Binbaşının kalın paltosunun cebine bıraktım. Fakat bir Türk subayının hırsızlıktan suçlanmasına gönlüm razı değil.
Yankesiciyim, hırsızım ama vicdansız değil!” diyerek başını önüne eğer.
Alıntı : Atilla Saran.
*****************************************************
Horoz her sabah adeti üzere ötüyormuş.
Bundan rahatsız olan sahibi bir gün horoza demiş ki; "hergün ötmenden rahatsız oluyorum, bir daha ötersen keserim seni "
Horoz üzülmüş fakat, canından olmamak için ötmeyi bırakmış ve şöyle düşünmüş" bir ben ötmesem nolcak, bir sürü horoz kardeşim var"
Bir süre sonra sahibi yine gelmiş ve demiş ki ;
" Eğer tavuk gibi gıdaklamazsan seni keserim"
Üzülmüş hem de çok, fakat başka çaresi olmadığını düşündüğü için gıdaklamaya başlamış. Yani canını kurtarmış!
Aradan biraz zaman daha geçmiş ve bu kez sahibi demiş ki; "Hiç bir işe yaramıyorsun, eğer tavuk gibi yumurtlamazsan seni keserim"
Horoz hüngür hüngür ağlamaya başlamış ve demiş ki " KEŞKE ÖTERKEN ÖLSEYDİM"
Problemlere yaklaşımda korku,
Karar verirken korku,
Doğru bir konuda adım atarken korku...
Korku tavizdir...
Cesaret, özünü korumaktır,
Cesaret, kendin kalmaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder