Ülkenin ismini söylemeden önce hikayesini öğrenmelisiniz. Hemen bir Avrupa ülkesini tanıtacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu ülkenin bağımsızlığının 200.cü yılını kutlamasına 3 yıl kaldı. Önceleri sömürge ülkesi iken, bağımsız olunca kendini şaşırmış. Komşuları ya da ülke içinde etnik ayrımcılık yüzünden bol-bol savaşmış, Bu rüzgara kendini öylesine kaptırmış ki tam 150 yıl sonra akılları başlarına gelmiş.
Toplumda her şey bulaşıcıdır. Gülmek, moral bozukluğu, aptallık veya efendilik. Bunu fark etmeleri özgür bir ülke olarak yaşama geçmeleri için, tam 150 yıl, diktatörlük, 2 darbe, kaos, kavga, komşular ile ilişkilerde dengesizlik, buna bağlı halkta huzursuzluk, adaletsizlik, adam kayırma gibi halkın mutlu olma indeksini düşüren ne varsa bütün olumsuz yollardan gitmiş bir toplum.
Konya ve Afyonkarahisar illerini birleştirin. İşte o kadar yüzölçümü. 5 milyon insan yaşıyor. Sadece komşular ile ya da sadece halklar ile kavga değil sorunları, aynı zamanda bu kadar toprakta bile 112 aktif yanardağları var. Mucize değişimin ilk adımları, 50 yıl önce atılıyor. Demokrasi ile yönetilen bu ülkede başa gelen bir adam, “Bir dakika ya, biz manyak mıyız?” sorusunu sorarak, yetkilerini “akıllı canlılar” olduklarını ispatlamak için kullanıyor. Ne mi yapıyor? Hemen Yasama, Yürütme, Yargı kuvvettlerinde asla bir daha kimsenin değiştiremeyeceği ‘keskin ayırım’ kanunlarını koyuyor, uygulamaya geçiriyor.
Dışişleri Bakanlığının girişine kocaman bir yazı yazdırıyor. “Bu ülkede kuvvetler ayrılığı keskin bir şekilde uygulanmaktadır.” diye. Sonra da komşularına ve bütün dünya ülkelerine şöyle bir konuşma yapıyor : “Arkadaşlar, siz birbirinizi yiyin, kavga edin, ben kapımı huzursuzluğa kapatıyorum ve benden uzak olun, Sadece ticarette sizlerle muhattap olurum. Bana pisliğinizi bulaştırmayın. Belanızı mı Mevlana`nızı mı. neyi arıyorsanız, arayın” dedi. Hemen akabinde, bakanlarına “getirin şu bütçeyi bana, nereye ne harcıyoruz, bir bakayım” dedi.
Ooo Silahlı kuvvetler ve orduya ne kadar çok harcama yapıyor muşuz, savaş yok, hiçbir komşumuzun işlerine karışma yok. Onun için orduyu kaldırıyorum. Oraya harcanan bütün parayı eğitim, üretim ve sağlık sektörüne kullanıyorum, dedi. Dediğini de yaptı. Kimsenin işine iyi ya da kötü 50 yıldır hiçbir müdahale etmiyor. Bu tutumu ile de 1987 Nobel Barış Ödülü aldı Başbakanları. Daha sonra iki adam parti kurdu ve dedi ki “arkadaşlar bizim parti tüzüğümüz mutluluk üzerine kurulu. Onun için partimizin adı da Mutluluk Partisi. Mutluluk, para da. kariyerde değildir. Ne kadar çok doğa ile içice olur, birbirimize dürüst olursak ve kötü huylarımızı yontarsak, o kadar çok mutlu oluruz.” Seçildiler ve başa geldiler. Biri Başbakan ötekisi de Milli Eğitim Bakanı oldu.
Mutlu olmak için. ne mi yaptılar? Ülkesinde 1300 km sahil olduğu halde, turizm gelişsin ayağı altında asla betonlaşmadılar. Okullarda derslerin çoğu doğada yapılıyor. Çocuklar matematiği ağaç, çiçek, sayarak öğreniyor. İlkokuldan mezun olabilmenin bir şartı da 5 yılda bir çocuğun dikmesi gereken ağaç miktarı kotasına ulaşabilmek. Finlandiya Eğitim Bakanı sık sık bu ülkeyi ziyaret edip, örnek alıyor. Sizler Finlandiya`yı biliyor fakat kaynağının bu ülke olduğunu bilmiyorsunuz.
Televizyon ve Basını, Halkı aydınlatmak için kullanıyorlar. Bütün aydınlar ücretsiz seminerler veriyor, halkı aydınlatmak, bilinçlendirmek için. “Beyin, hareket halinde iken daha iyi öğrenir” prensibi eğitimlerinin çıkış noktası. Orduyu lav ettikten sonra oradan gelen para ile 5 harika üniversite kurup, bilim insanları yetiştirdiler. Ülkede doğusu başka bir dil, batı başka, kuzey başka dil konuşuyor. Üniversite mezunu her genç ise çok iyi derecede ingilizce konuşuyor. Kimse kimsenin dilinin kaba ya da üstün olduğu ile uğraşmıyor. Ülkenin %30`u korunmuş doğa. Kesinlikle ağaç kesmek, gecekondu, otel, avm yapmak yasak. Evlenmek mi istiyorsunuz, 6 haftalık kursa gitmek zorundasınız. Geçemediniz mi, evlenemezsiniz, bir daha kursa gideceksiniz. Anne-Baba mı olmak istiyorsunuz, kursa gideceksiniz. Doğacak çocuğu sadece içgüdüleriniz ile değil, bilinçli eğitmek için bu kurslara gitmeniz şart.
Televizyonda, doğa bilinci, nasıl mutlu olunur gibi programlar bol bol var. Toplumun enerjisini düşürecek, moralini bozacak, kaderciliğe ve umutsuzluğa sürükleyecek hiçbir programı kabul etmiyorlar.
O kadar küçük bir ülke ki, dünyanın sadece binde 3`ü. Amaaa doğa ve canlı çeşitliliğinde kara parçası çok büyük olan ülkelerden çok daha önde. Dünyadaki bütün canlı çeşitliliğinin yüzde 6`sı bu ülkede. 850 kuş çeşidi, 1200 çeşit orkide, 600 çeşit kelebek gibi.
Gelinen sonuçta;
1)Halkın geliri, Avrupa halkının gelirinin dörtte biri olmasına rağmen, hatta Amerikalıların gelirinin de öyle, her yıl yapılan, Dünyanın en mutlu ülkesi sıralamasında, son on yıldır ya birinci ya da ikinci sırada.
2) Kişi başı ortalama yaşam süreleri 79,2 yıl ile çoğu gelişmiş ülkeyi geride bırakıyor.
3) Ordu yok, kavga yok, silah yok. Dolayısıyla emperyalist güçlerin kışkırtması yok. Kimsenin işine karışmıyorlar. Çocuk pornosu seyrederim, tecavüz ederim derseniz, sakın bu ülkeye gitmeyin. Kanunlarda iyi hal indirim yok, ümüğünüzü sıkıyorlar. Bütün halk adalete sonsuz güveniyor. Kanunlar harfiyen uygulanıyor.
4) Basın özgürlüğünde 2017 yılında 180 ülke arasinda 6.ci sırada yer aldı.
5) Dünyanın 2.ci muz üreticisi, ananas, kahve de ekonomide ciddi yer tutuyor. O beş üniversiteden mezun gençlerin ekonomiye dijital ürünler satarak ve tasarlayarak katkısı da tam tamına ekonominin %24`ü. Hem el emeği hem de akıllarıyla ihracat yapacak kadar becerikliler. Elli yıl önce sordukları “Biz manyak mıyız?” sorusunu “Değiliz ! “ diye cevaplamayı başarmış bir halk.
6) Öyle topraklarından petrol fışkırmıyor. Yeraltı kaynakları ile ilgili enerjileri yok. Onlarda, yenilebilinir enerji kullanıyorlar. Rüzgar, Güneş, Su enerjisi bütün enerji ihtiyaclarının yüzde yüzünü karşılıyor.
2021`de bağımsızlıklarının 200.cü yılını kutlayacaklar ya, muhteşem bir hedefleri var; Karayolunda fosil yakıtlı araçları tamamen bitirmek. Yaparlar mı? Elbette. Amerika kıtasının en özgür basının olduğu bir ülkede hiçbir yalan, bos vaad gizli kalmaz. Onun için yapacaklardır. Komşuları Nikaragua, Panama hala içişlerinde birbirini yiyen halklar. ‘Ya biz aptal mıyız?’ sorusunu bile henüz soramamışlar. Bir tarafları da Karayip öteki tarafları Pasifik Okyanusu. Umurlarında değil. Huzur içinde yaşayıp, bütün dünyaya örnek olup, saygi ile anılıyorlar.
Orta Amerka`nın İsviçre`si diye anılan bu ülke aslında İsviçre`den çok daha üstün. Çünkü İsviçre, pis işler, rüşvet, kara para aklama ülkesi olarak, kötülerin sığınağı olarak kullanılıyor. Oysa ki KOSTA RİKA, “ Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi ilekuşların, kelebeklerin, çiçeklerin sığındığı bir ülke.
KOSTA RİKA nın bu yönünü gösteren hiçbir türkçe yayin yok. Selamı bile “PURA VIDA” (SAF YAŞAM) olan bu ülke her zaman aklınızda olsun.
Kim bilir belki bir gün, bizde ‘Biz manyak mıyız?’ sorusunu sorar ve bu şekilde başarırız !!!
Alıntıdır...
Yorumlar
Yorum Gönder