Bir varmış, bir yokmuş; evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer tellal iken, pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngııır mıngııır sallar iken; çook da uzak olmayan ülkelerin birinde bir domates yaşarmış. Domatesin yanakları al, göbeği kocamanmış. Bıyıkları yokmuş, her gün sinekkaydı traş olurmuş çünkü. Günler günleri; yıllar yıları kovalamış, derken bizim göbekli al yanaklı domatesimiz, gelmiş 104 yaşına. Demiş ki; artık evlenmeliyim.
Annesi Pancar'a, babası Hıyar'a durumu anlatmış. Ağlamaklı gözlerle demişki: "ANEY! BABOY! Geldim 104 yaşıma. Ne zaman beni evereceysiniz loo?" Annesi pancar, babası Hıyar, şaşkınlıkla Domates'in gözlerine bakmışlar. "OGLİM, HELE DUR DAA, BEN ANANLA EVLENDIGİMDE, DAHA 200 YAŞINDAYDIM. SANA NOOLİİİR Kİ ÖYLEE? KARAKANLARIN GAYNADI HERAL." demiş babası Hıyar. Anne Pancar hemen söze karışmış: "Hele Hıyar, sana noolurki, belki oglimiz erken olgunlaşmıştir. Niye evermeyelim; eğer istiyorsa evlensin coccuh daa." demiş. Domates annesi Pancar'dan aldığı destekle, babasına meydan okumuş: "Anam dogri söyliyir bubaa. Ben sizin zamanızdaki sebzelere benzemirem. Erken olgunlaşmışem. Göbeğim şişkin, yanaklarım al aldır. Evlenecem işte..." Babası hemen cevap vermiş: "Ammaaa için boştir ogliiim, onu neydeceseen?" Domates buna bozulmuş. Daha fazla bozulmamak için, hemen kendisini buzdolabına kapatmış. Biraz üşüdükten sonra kendine gelmiş. Bir bohça almış, içine biraz gübre; bir şişe de su koymuş. Bu ona bir hafta yetermiş. Kararlıymış, evleneceği kızı bulmak için yola çıkmış. Toprak yollardan yuvarlana yuvarlana geçiyormuş. Hava güneşli, bahçeler sakinmiş. Bir de türkü tutturmuş: "Domatees bibeeer patlıcaaaan…" Saatler sonra başka bir türkü söylemeye karar vermiş: "Domates salçaa, bu ne biçim kalçaa…" Aniden arkasından bir kıkırdama, gülme, kişnemeye benzer sesler duymuş. Hemen dönüp bakmış. Bir de ne görsün? O güne kadar hiç görmediği güzellikte bir sebze! Rengi yeşil mi yeşilmiş. Biraz utanmış, ama yine de cesaretini toplayıp sormuş. "Adın ne senin cici kız?" demiş. Yeşil sebze kıkırdayarak yanıtlamış. "Ben Dereotu'yum. Sen de az önce söylediğin şarkıdaki kalçalı domates olmalısın." demiş. Domates kızarmış, "Yoo, benim göbeğim var; kalçalı olan Armut" demiş. Dereotu kıkırdamış. "Sen çok tatlı bir domatese benziyorsun. Gelsene benle, şu çalılıkların arasında çıkıpıkı yapalım." demiş. Domates heyecanla "Aneeeyyyy, evleneceğim gızı buldum sonudaa, aneeyyy! Tutmayin beni, geliyoruum!" demiş. Dereotu'nun elinden tutmuş ve birlikte çalılıkların arasına dalmışlar. Onlar çıkıpıkı yaparlarken, kırkırdama seslerini zeytinyağı duymuş; usulca süzülerek, Domates'le Dereotu'nun üzerlerini kaplamış. Domates "Çoh terledik galiba Dereotu'm, her yerimiz yağ oldu pahsanaa!" demiş. Dereotu, "Çok safsın Domates'im, o ter değil; zeytinyağı. Bizim gibi ortalık yerde çıkıpıkı yapanları örterek evlendirmesiyle meşhurdur." demiş. Domates şaşkınlıkla, "Eee, ne olacah şimdi, evlendik mi biz yanii." demiş. Dereotu "Evet sevgilim, artık sonsuza dek birlikte çıkıpıkı yapabiliriz." demiş. Domates, dereotunu kucaklayıp annesi Pancar ve babası Hıyar'ın yanına götürmüş. Beş tane çocukları olmuş. Adlarını Maydonoz, Soğan, Nane, Reyhan, Fesleyen, Kırmızı Lahana koymuşlar. Sonsuza dek birlikte ve mutlu yaşamışlar. Bir gün evlerine misafir ettikleri bir çoban, onların bu mutlu aile tablosunu görüp çok duygulanmış ve gittiği her yerde onlardan bahsetmiş. O gün bu gündür, ne zaman bir yerlerde çoban salatası yapılsa; Domates ve Dereotu bunu hisseder ve kıkırdarmış yeni bir aile doğuyor diye… Her masalın adetinde olduğu gibi, gökteki üç elma kanatlanmış; biri bu masalı uyduran ve anlatan Telâbeera'nın başına; diğeri çıkıpıkı yapanların başına; öteki de dinleyenlerin başına konmuş. Saadetinize saadet katın sevgili Çoban Salatası dostlarım. Telâbeera ile başka masallarda görüşmeniz dileklerimizlee…
Annesi Pancar'a, babası Hıyar'a durumu anlatmış. Ağlamaklı gözlerle demişki: "ANEY! BABOY! Geldim 104 yaşıma. Ne zaman beni evereceysiniz loo?" Annesi pancar, babası Hıyar, şaşkınlıkla Domates'in gözlerine bakmışlar. "OGLİM, HELE DUR DAA, BEN ANANLA EVLENDIGİMDE, DAHA 200 YAŞINDAYDIM. SANA NOOLİİİR Kİ ÖYLEE? KARAKANLARIN GAYNADI HERAL." demiş babası Hıyar. Anne Pancar hemen söze karışmış: "Hele Hıyar, sana noolurki, belki oglimiz erken olgunlaşmıştir. Niye evermeyelim; eğer istiyorsa evlensin coccuh daa." demiş. Domates annesi Pancar'dan aldığı destekle, babasına meydan okumuş: "Anam dogri söyliyir bubaa. Ben sizin zamanızdaki sebzelere benzemirem. Erken olgunlaşmışem. Göbeğim şişkin, yanaklarım al aldır. Evlenecem işte..." Babası hemen cevap vermiş: "Ammaaa için boştir ogliiim, onu neydeceseen?" Domates buna bozulmuş. Daha fazla bozulmamak için, hemen kendisini buzdolabına kapatmış. Biraz üşüdükten sonra kendine gelmiş. Bir bohça almış, içine biraz gübre; bir şişe de su koymuş. Bu ona bir hafta yetermiş. Kararlıymış, evleneceği kızı bulmak için yola çıkmış. Toprak yollardan yuvarlana yuvarlana geçiyormuş. Hava güneşli, bahçeler sakinmiş. Bir de türkü tutturmuş: "Domatees bibeeer patlıcaaaan…" Saatler sonra başka bir türkü söylemeye karar vermiş: "Domates salçaa, bu ne biçim kalçaa…" Aniden arkasından bir kıkırdama, gülme, kişnemeye benzer sesler duymuş. Hemen dönüp bakmış. Bir de ne görsün? O güne kadar hiç görmediği güzellikte bir sebze! Rengi yeşil mi yeşilmiş. Biraz utanmış, ama yine de cesaretini toplayıp sormuş. "Adın ne senin cici kız?" demiş. Yeşil sebze kıkırdayarak yanıtlamış. "Ben Dereotu'yum. Sen de az önce söylediğin şarkıdaki kalçalı domates olmalısın." demiş. Domates kızarmış, "Yoo, benim göbeğim var; kalçalı olan Armut" demiş. Dereotu kıkırdamış. "Sen çok tatlı bir domatese benziyorsun. Gelsene benle, şu çalılıkların arasında çıkıpıkı yapalım." demiş. Domates heyecanla "Aneeeyyyy, evleneceğim gızı buldum sonudaa, aneeyyy! Tutmayin beni, geliyoruum!" demiş. Dereotu'nun elinden tutmuş ve birlikte çalılıkların arasına dalmışlar. Onlar çıkıpıkı yaparlarken, kırkırdama seslerini zeytinyağı duymuş; usulca süzülerek, Domates'le Dereotu'nun üzerlerini kaplamış. Domates "Çoh terledik galiba Dereotu'm, her yerimiz yağ oldu pahsanaa!" demiş. Dereotu, "Çok safsın Domates'im, o ter değil; zeytinyağı. Bizim gibi ortalık yerde çıkıpıkı yapanları örterek evlendirmesiyle meşhurdur." demiş. Domates şaşkınlıkla, "Eee, ne olacah şimdi, evlendik mi biz yanii." demiş. Dereotu "Evet sevgilim, artık sonsuza dek birlikte çıkıpıkı yapabiliriz." demiş. Domates, dereotunu kucaklayıp annesi Pancar ve babası Hıyar'ın yanına götürmüş. Beş tane çocukları olmuş. Adlarını Maydonoz, Soğan, Nane, Reyhan, Fesleyen, Kırmızı Lahana koymuşlar. Sonsuza dek birlikte ve mutlu yaşamışlar. Bir gün evlerine misafir ettikleri bir çoban, onların bu mutlu aile tablosunu görüp çok duygulanmış ve gittiği her yerde onlardan bahsetmiş. O gün bu gündür, ne zaman bir yerlerde çoban salatası yapılsa; Domates ve Dereotu bunu hisseder ve kıkırdarmış yeni bir aile doğuyor diye… Her masalın adetinde olduğu gibi, gökteki üç elma kanatlanmış; biri bu masalı uyduran ve anlatan Telâbeera'nın başına; diğeri çıkıpıkı yapanların başına; öteki de dinleyenlerin başına konmuş. Saadetinize saadet katın sevgili Çoban Salatası dostlarım. Telâbeera ile başka masallarda görüşmeniz dileklerimizlee…
Yazar: Telâbeera Arça
Yorumlar
Yorum Gönder