1959’da Bandırma Lisesi’ndeki öğrencilerin kurduğu Bandırma Füze Kulübü, Türkiye’nin ilk füzesini yapıp başarıyla gökyüzüne yollaya bilmişti. Menzili 10 kilometreydi. Ama gelecek için umut vermişti bu projede çalışan değerli vatanseverlere. Çalışmaların öncüsü Ermeni asıllı Türk vatandaşı Kirkor Divarcı idi. Bu makalemizde geçmişimize bir yolculuk yapacak ve Türkiye bilim ve savunma sanayisinin gurur ve ihanet hikayesine yolculuk yapacağız.
Türkiye’nin ilk yerli motorunu Hasan Özfidan ile 1937 yılında ürettiği bilinmez, ilk tankını 1942 yılında ürettiği ya da ilk uçağını 1936 yılında ürettiği, ilk denizaltı torpidosunu gene 1930’larda Şakir Zümre ile ürettiği, ilk biyoyakıtı Atatürk Orman Çiftliğinde mısırdan üretip kullandığı ya da pilot fırlatma sistemleri, pilot paraşütleri, pilot kabini, dikey havalanabilen uçak gibi buluşlar ile helikopter pervane tasarımını Emrullah Ali Yıldız gibi isimlerle keşfettiği bilinmez.
Krikor Divarcı, İstanbul Ünviersitesinde bir öğretim görevlisidir, kendisini o dönemde Samsun’un Livatya İlçesine atan etken ise ilginçtir. Şehit Gönenç Lisesinden belirli bir grup arkadaş birleşerek okulun Havacılık Kulübüne dahil olan Füzecilik Kulübünü kurarlar. 1953 yılında başlayan derneğin kurucu öğrencileri, Artuğ Sayıner, Adnan Zambak, Güngör Gezer, Attila Yedikardeşler, Osman Caran’dır ve bu öğrenciler okul eğitiminden farklı olarak, atom enerjisi, dış dünya, atmosferin özellikleri, uzayın derinlikleri gibi konuları konuşmayı severler. Füzecilik Kulübünü kurdukları bu dönemde, dünyada Soğuk Savaş ile başlayan ciddi bir uzay yarışı mevcuttur ve hemen Kazakistan’da, Kozmonotlar uzaya çıkmak için çaba harcamaktadır, Ukrayna’da ciddi füze tesisleri vardır. Zaman ile ilerleme kaydeden gençler, okuldan ayrılarak, Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırma derneğini kurarlar, dünya genelindeki 22 ülkede etkinlik gösteren Chicago Roket Cemiyeti, Güney Afrika Seyyareler Arası Cemiyeti ile Türk Astronomi cemiyetlerine mektuplar göndererek üye olur, bu kuruluşlardan bilgi ve deneyim elde ederler.
10 Ekim 1959 günü, Bernark tipi bir füze üretmeyi başaran öğrenciler, üç kilo ağırlığında ve bir metre uzunluğunda, 10 cm çapındaki yapıtlarını deneme kararı aldılar. Yerel basından bazı gazetecileri yanlarına çağıran gençlerin çabaları, gazetecileri şaşırtsa ve hatta başta korkutsa da 40 Metre yükselen füze bir süre sonra denize düşer ve deneme başarısız olur. İkinci denemeyi de aynı yıl yaparlar ancak bu sefer de 15 metreyi geçemezler. Bu süre içerisinde ise haber kovalayan ülke gazeteleri, gençleri haber yaparak hem Kıbrıs katliamları nedeni ile kabaran gündemi yumuşatmak için alay konusu yapar. Cumhuriyet Gazetesi Baş Yazarı Cevat Fehmi Başkurt bile dar kafalılık ile şu sözleri söylemiştir. “Gençler ne yazık ki başka dünyada yaşıyorlar, bize hak versinler, darılmasınlar, Kıbrıs sorunu, Cezayir sorunu çözülsün, parti kavgası bitsin, meclis düzelsin, kongreler yapılsın elbet öbür dünyanın füzelerine de sıra gelir.”
Gençler ise bu dar kafalı camianın aksine yaptıkları işin öneminin farkındaydı, bütün gezegen harıl harıl bu konu hakkında çalışırken Türkiye’den tek atılım yoktu, bu dönemde Atatürk döneminden gelen kaliteli eğitim ödenekleri ile eğitim evleri ciddi gelişmişlik gösteriyordu ve liseler bugünkü gibi sıradan liseler değildi, kılık kıyafetten, öğrencinin kalitesine kadar her şey daha ötedeydi, üniversiteler için daha da ileri düzeyde olduğunu söylememize gerek yoktur. Gençler bu eğitim seviyesi ile dar kafalı ve asla sorunları bitmeyen siyaset yerine kalıcı bir faydanın peşinde idi, onlara bu yüzden destek verenler de vardı. Örneğin Kenan Kurtkaya, “İlk Türk Füzecileri” başlığı ile şu sözleri söylemekteydi, “Sene 1959, Bandırmadayız, sakalları yeni çıkmış gençler, kağıtlara eğilmiş durmaksızın çiziyor, düşünüyor, saçını kaşıyor, garip şekillere bakarak esmer esmer düşünüyorlar. Onlarla alay edenler bu ülkeye ne katabilmiştir? En genç ve en sorunsuz günlerini, en güzel günlerini bu memleket için ilim yapmaya ve üretmeye adamış bu gençler, ne acı bir karşılık almaktadır. Türk büyükleri, bu çocukların çabalarına ve yaratıcı idealist hareketlerine yardım edelim, bu küçümsenmeyecek bir olaydır.”
Olumsuz olaylara ve bütün dalgalara rağmen gençler pes etmezler ve üçüncü denemeyi de 10 Şubat 1960’da yaparlar. Bu sefer iki kademeli bir füze atarlar, Otomatik bir füze ateşleme sistemi ve uzaktan kumanda ile 10 cm çapında ve 1.5 metre boyundaki füzeyi, ay istikmaetinde fırlatırlar, bu sefer izlemeye gelenler şaşırırlar. 750 Metre yükselen roket, başarılı şekilde denize düşer, ardından dünyada derin bir yankı uyanır, bütün dernek üyeleri olduğu gibi Hollanda, ABD, İtalya, Almanya gibi ülkelerin havacılık dergilerine konu olur. Onlar için macera yeni başlamaktadır!
1960 yılında isimlerini, Bandırma Astronomi ve Havacılık Kulübü olarak değiştirirler. Bu sırada ABD Basın Ateşeliği, kulüp ile yapılacak olan bütün söyleşilerin Amerika’nın Sesi Radyosunda yayınlanacağını söyler. İşte burada da devreye NSA girer. NSA, Ulusal Güvenlik Ajansı, Amerikan anayasasının üstünde gizli bir örgüttür, amacı dünyadaki teknolojik gelişmeleri, ABD çıkarlarına göre yönlendirmektir, dünya çapındaki dergileri, gazetecileri, radyoları ve diplomatları ile o ülkelerdeki tüm dahilerden ve yaşanan gelişmelerden haberdardır, Türkiye 12 Mart 1947 ve sonrasındaki pek çok anlaşma ile NSA’ye yardımcı olmak ve herhangi bir engel çıkarmama sözünü vermiştir. Ne gençler ne de o dönemin çoğu gazetecisi bu gerçeğin farkında dahil değildir, Emrullah Ali Yıldız’dan, hikayesi bu makaleye sığmayacak olan Krikor Divarcıya kadar hepsini bulan ve sömüren, NSA ve ABD Enformasyon Başkanlığı olmuştur, zaten hikayemizin sonunda da bu yüzden söz konusu kulübün akıbeti ile ilgili bilgilerin çarpıtılmasına ve türevlerine değineceğiz.
Amerika’nın Sesi Radyosundan Sadık Hatay, çocuklarla röportaj yapar ve onların işlerini inceleyerek uluslararası basına aktarır, Amerikanların bu etkisi ile de bizim ülkemizdeki basının da bakış açısı yavaş yavaş değişmeye başlar ancak bir röportajları sırasında denenecek olan roket, 4,5 cm genişliğe ve 370 gram ağırlığa sahipti, jatosunda çıkan yangın sonucu roket fırlatılamadan infilak etti ve bu başarısızlık sonucunda gençler bir süre dönemin gündeminde ne yazık ki unutuldu. Bandırma Astronomi ve Füzecilik Kulübü ise yoluna inancıyla devam etmeyi sürdürdü. Bu dönemde çalışmalarına Türk Hava Kurumu binasının altındaki Füze Kulübü Laboratuvarında devam ederler ve Bandırma 6. Hava Üssü kendilerine destek olur. İlerleyen dönemlerde B-T-47 Füzesini fırlatırlar, 135 metre başarısını elde ederler, gene aynı yıl Soorpian tipi bir başka füze fırlatırlar, adı GK-30, 300 metre yükselme başarısını elde eder. Bu dönemde de kulübün ilk üyelerinden olan Artuğ Sayıner, 14 Mayıs 1962 günü, Ankara Üniversitesinde Hukuk okuduğu için Ankarada ikamet ettiğinden, Ankara şubesini kurar. 30 Ağustos Zafer Bayramı için özel olarak 1962 yılında, Marmara-1 Füzesini fırlatırlar. Füzenin paraşüt sistemleri fırlatmadan önce alev aldığı için fırlatma 20 dakika ertelenir, iki kısımdan oluşan roket toplamda 900 metre yükseğe çıkar ancak paraşüt takımlarının dışarı çıkmasıyla rokete dolanması bir olur, füzenin ikinci kısmı ateş alır ve infilak eder. Füze kalıntıları geniş bir alana dağılır ve 200 metre uzağa en büyük kalıntıları düşer, 5 dönümlük otlak arazinin yanmasına neden olur. Basının büyük çoğunluğu bu durumla dalga geçer ancak yaşanan gelişmeleri olumlu bulanların sayısı eskisine göre artmıştır.
1 Eylül 1962 günü, Erol Dallı konu ile ilgili olarak şunları yazmıştır.
” Bandırma’nın yarısı Füzeci gençlerle dalga geçiyor, nerede görseler çocuklara bu gazoz senin füzeden iyi patlar, beni de patlatmayın, hani aya gidiyordunuz ne oldu füzeciler, füzeci ağabey aman cebinde patlamasın diyerek dalga geçiyor.” 2 Eylül 1962 günü tarihli Cumhuriyet Gazetesinde Hamdi Varoğlu ise eleştirilere sertçe cevap verdi, “El alem göklerde fethedilmedik yıldız bırakmadı, yakında Merih’e Ay’a hızla ve belki de basit seferlerle gidip gelecekler, biz ise hala bu işi merak edip sırrını öğrenmek isteyenlere köstek oluyor, onları aşağılıyoruz, sabah kahvesine gider gibi aya gidilecek çağlar yakındır, onlara destek olacağımıza uçak mezarlığını gösteriyoruz. Asıl utanç verici olan ise bu Bandırmalı Gençlere en çok destek olan ABD Füze Kulübüymüş, Hazerfen Ahmet‘ten beri bir arpa boyu yol gidememişiz.”
(Yıl 1959) Fotoğrafta ki füze de Kirkor Dıvarcı'nın Marmara adlı füzesidir. Dıvarcı Hürriyet, Ata adlı füzeleriyle menzilini, tekniğini çok daha geliştirmiştir. |
Son olarak konuyu biraz toparlamaya çalışırsak:
1959’da Bandırma Lisesi’ndeki öğrencilerin kurduğu Bandırma Füze Kulübü, Türkiye’nin ilk füzesini yapıp başarıyla gökyüzüne yollaya bilmişti. Menzili 10 kilometreydi. Ama gelecek için umut vermişti bu projede çalışan değerli vatanseverlere.
ATA-1 Füzesinin menzili, 300 km’dir.
Bir süre sonra ise Uzay Yarışının en şiddetli olduğu dönemde asıl mücadele başlar. Amaç, Uzaya bir canlı göndererek tarihe geçmektir. Aktrüs Projesi kapsamına alınan uzaya canlı gönderme hedefinde, farenin füze içerisinde nereye konacağından, hareketlerinin “Mikrofilm” makinesi tarafından nasıl gözlemleneceğine kadar çeşitli detaylar belirlenmiştir. Füzenin ise 4 Metre uzunluğunda, 500 kiloluk bir yapıda, çeşitli bölmelerde olması hedeflenmiştir.
Bu işlerin yapıldığı tarih 1959 -1962 yıllarıdır.
Sonra...!
"Görünmeyen bir el", füze çalışmaları yapanlara “buraya kadar” demiştir.
Destek olan kurumlar TSK, İTÜ vd. bir anda geri çekilir. Dahası deneme alanları kapatılır. Bunun ötesinde, daha tatsız hadiseler de yaşanmıştır.
Kirkor Divarcı hedef alınır. (Ermeni kökenli olması sabotajcılar için nimettir, onlar ne de olsa 'Tanrı Dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman' milliyetperverlerdir) Divarcı’nın Üsküdar’daki evinde sebebi anlaşılmayan bir yangın çıkmış ve üzerinde çalıştığı tüm projeleri gibi evi de kül olmuştur.
"Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz" yasası gereği, evlilik paralarını bile füzelerine yatırmış olan Dıvarcı bir daha füzelerle ilgilenemez, ilgilenmek istemez artık. Yıkılmıştır. Unutulur.
Daha o günlerde basında bile alay konusu olan Bandırma Füze Kulübü'nün aralarındaki liseliler de dahil öncüleri, yetkililerimiz! tarafından vatandaşlıktan atılarak ABD güdümüne verilmiş, İrfan Marduk gibi radarsız füzelerin mucidi" insanlar sessiz sedasız unutulmaya terk edilmişlerdir.
TC Uzay Ajansı'nı daha yeni kurdu.
Oysa...
1930'larda ise uçak fabrikaları vardı. Norveç'e uçak satmıştı. Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş Bandırma Füze Kulubü, Kirkor Dıvarcı gibi öncüleri, enginleri fethetme ruhuyla dolu pırıl pırıl insanları, zekaları vardı.
Gayet başarılı ve güzel bir yazı olmuş.İlginç ve öğreticiydi,başarılarınız devamını dilerim.
YanıtlaSilTarihte Ülkemizde yetişen dahileri kronolojik sırayla çok güzel açıklayarak ilgilendiren yazıyı yazan ve yayınlayan herkesi kutlarım.Adları çoğu kişi tarafından bilinmeyen bu dahilerimize sahip çıkalım. Bu tür yazılar ve yayınların çoğalması dilegiyle.
YanıtlaSil