Bu gün 25 Kasım. Bu günün başka bir anlamı var. Zaten her kutlanan günler ya sevindirici ya da üzücü bir nedenle kutlanılmıştır. Üç kız kardeşin tacize uğrayıp öldürülmesi sonucu halkın ayaklanması ile bu günü kadına şiddete hayır olarak ilan etmişler.
Günümüz de aile içi kadına şiddet ve ölüm olayları oldukça fazlalaşmıştır. Acaba aile dediğimiz zaman ne anlıyoruz? Ailenin kutsallığını kaçımız biliyoruz? Aile kutsal bir kurumdur. Ailenin kutsallığını bilen ne kadın nede erkek birbirine şiddet uygulamaz. Aile; anne, baba ve çocuklardan ibarettir. Bu çekirdek ailedir. Bir de geniş aileler varır ve anne, baba, çocuklar ve akrabalardan meydana gelmiştir. İster geniş aile isterse çekirdek aile olsun günümüzde son sözü hep erkekler söyler. Kadının hiç söz hakkı yoktur. Aslında aileyi ayakta tutan annedir. Yani kadındır.
İki milyon yıllık paleolitik çağ boyunca başta kadın olmak üzere erkete kadının yanında birlikte toplayıcılık ve avcılıkla geçimlerini sağlıyorlardı. Bu günkü insanların atası doğa ile barışık yaşamak zorundaydılar. Özel mülkiyetin olmadığı bu çağda cinsler arasında bir sömürme ilişkisi gelişmedi.
Kadın bu çağda yiyecek topladı, erkekle birlikte ava çıktı ve vurduğu avı pişirdi ve erkekle paylaştı Kadının cinselliği ve doğurganlığı erkekleri korkutuyordu. Aynı zamanda kadının doğurganlığı ve cinselliği bu çağın sanat eserinin konusu olmuştur. iklim değişikliği nedeniyle avcılık gittikçe azalmış yerini kadınlar tarafından yapılan çapalı tarım almıştır. kadınlar; üretilen buğdayları öğütmek için ağır taşlardan tekerleği yaparlar korumak için kaplar hazırlarlar İlk çanak çömleği kadınlar bulmuştur. O dönemde bu icatlarla yetinmeyerek yün eğirmeyi ve örmeyi de buldular.
Tüm bu buluşlar kadının o çağda toplumsal hayatta ne kadar etkin, ne, üretim ilişkilerinde ne kadar belirleyici bir rolde olduğunu gösterir. Paleolitik çağda kadının başarısından ve doğurganlığından dolayı kadına tanrıça gözü ile bakılıyordu ve her yerde tanrıça adı verdikleri heykellere rastlamak mümkündü. Neolitik çağın başlarında kadının erkek olmadan doğurganlığının imkansız olduğu anlaşılınca erkek hakimiyeti başladı.
Neolitik çağın orta dönemlerinde doğaya gösterilen saygı ; yerini doğal ortamı bozan ve doğal kaynakları tüketen bir anlayışa bıraktı. Bu anlayışla beraber kurulan yeni toplumsal düzen kadınların sömürülmesi üzerine şekillendi. Tüm bunlar kadının sanattaki ve toplumdaki yerini oldukça olumsuz yönde etkiledi. Büyük saygı duyulan ana tanrıça heykellerinin yerini, erkekliğin simgesi olan taştan ve kilden yapılan fallus isimli küçük heykeller aldı. Böylece kadının saygınlığı yok olmaya başladı.
Osmanlı imparatorluğundan devir aldığı Türkiye Cumhuriyeti mimarisi, ekonomik ve sosyal hayatın dışına itilmiş Türk kadınının, erkeği ile eşit haklardan yoksun oluşuydu. Türk milletinin en kısa zamanda çağdaş yaşama şartlarına ve uygarlık düzeyine yükselmesini amaç edinen bir lider olan Atatürk ün yaptığı bütün inkılaplarda özellikle eğitim öğretime önem vermiştir. Çünkü o Milli eğitimi kalkınmanın temeli sayıyordu. Atatürk, kadınlarını eğitmeyen bir toplumun yükselemeyeceğine inanmıştı.
Evet bir toplumun yarısı cehaletin karanlığına gömülmüşken diğer yarısının göklere yükselmesi imkansızdır. Ulu önder Atatürk her fırsatta eğitimin önemini belirtmiştir ve özellikle medeni hayatta çalışan bir erkeğin sosyal ve fikri hayat için eşinin de aynı düzeyde olması gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyordu. Kısacası kadınlarımızın cesur olmalı, ilimler ve fenler alanında çalışmalı, şeref ve gurur sahibi olmalarına önem verilmeli.
Anlaşılıyor ki kadınlarda eğitim alanında eşit haklara sahiptir ve mutlaka eğitim görmelidir,
Kadına yönelik şiddet nedir? Aile içinde meydana gelen cinsiyete dayalı kadın üzerinde baskı ve üstünlük kurmayı amaçlayan tehdit, dayatma, kontrol içeren psikolojik, cinsel, ekonomik, fiziksel zararlarla
sonuçlanan insan haklarını ihlal eden her türlü eylemdir.
Kadına yönelik şiddet her yaşta, her öğrenim düzeyinden, her gelir düzeyinden, bekar, boşanmış, evli, her ülkede kadının gerçeğidir. Tüm dünyada kadına kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından şiddet uygulanmaktadır. Dayak yiyen kadın her yönden meşru kabul edilmektedir. Aile içinde en fazla kadın şiddet maruz kalmaktadır. Buna rağmen en fazla insan hakkı ihlalidir. Aile içi şiddeti ortaya çıkaran ve pekiştiren faktörler çok sayıda toplumsal faktör, aile içinde kadına uygulanan şiddeti ortaya çıkarmakta, meşrulaştırmakta ve pekiştirmektedir.
Kadına yönelik şiddet çeşitleri:
1-Kültürel faktörler
2-Ekonomik faktörler
3-Yasal faktörler
4-Politik faktörler
5-Cinsel şiddet
6-Ekonomik şiddet
7-Fiziksel şiddet.
Günümüz de aile içi kadına şiddet ve ölüm olayları oldukça fazlalaşmıştır. Acaba aile dediğimiz zaman ne anlıyoruz? Ailenin kutsallığını kaçımız biliyoruz? Aile kutsal bir kurumdur. Ailenin kutsallığını bilen ne kadın nede erkek birbirine şiddet uygulamaz. Aile; anne, baba ve çocuklardan ibarettir. Bu çekirdek ailedir. Bir de geniş aileler varır ve anne, baba, çocuklar ve akrabalardan meydana gelmiştir. İster geniş aile isterse çekirdek aile olsun günümüzde son sözü hep erkekler söyler. Kadının hiç söz hakkı yoktur. Aslında aileyi ayakta tutan annedir. Yani kadındır.
İki milyon yıllık paleolitik çağ boyunca başta kadın olmak üzere erkete kadının yanında birlikte toplayıcılık ve avcılıkla geçimlerini sağlıyorlardı. Bu günkü insanların atası doğa ile barışık yaşamak zorundaydılar. Özel mülkiyetin olmadığı bu çağda cinsler arasında bir sömürme ilişkisi gelişmedi.
Kadın bu çağda yiyecek topladı, erkekle birlikte ava çıktı ve vurduğu avı pişirdi ve erkekle paylaştı Kadının cinselliği ve doğurganlığı erkekleri korkutuyordu. Aynı zamanda kadının doğurganlığı ve cinselliği bu çağın sanat eserinin konusu olmuştur. iklim değişikliği nedeniyle avcılık gittikçe azalmış yerini kadınlar tarafından yapılan çapalı tarım almıştır. kadınlar; üretilen buğdayları öğütmek için ağır taşlardan tekerleği yaparlar korumak için kaplar hazırlarlar İlk çanak çömleği kadınlar bulmuştur. O dönemde bu icatlarla yetinmeyerek yün eğirmeyi ve örmeyi de buldular.
Tüm bu buluşlar kadının o çağda toplumsal hayatta ne kadar etkin, ne, üretim ilişkilerinde ne kadar belirleyici bir rolde olduğunu gösterir. Paleolitik çağda kadının başarısından ve doğurganlığından dolayı kadına tanrıça gözü ile bakılıyordu ve her yerde tanrıça adı verdikleri heykellere rastlamak mümkündü. Neolitik çağın başlarında kadının erkek olmadan doğurganlığının imkansız olduğu anlaşılınca erkek hakimiyeti başladı.
Neolitik çağın orta dönemlerinde doğaya gösterilen saygı ; yerini doğal ortamı bozan ve doğal kaynakları tüketen bir anlayışa bıraktı. Bu anlayışla beraber kurulan yeni toplumsal düzen kadınların sömürülmesi üzerine şekillendi. Tüm bunlar kadının sanattaki ve toplumdaki yerini oldukça olumsuz yönde etkiledi. Büyük saygı duyulan ana tanrıça heykellerinin yerini, erkekliğin simgesi olan taştan ve kilden yapılan fallus isimli küçük heykeller aldı. Böylece kadının saygınlığı yok olmaya başladı.
Osmanlı imparatorluğundan devir aldığı Türkiye Cumhuriyeti mimarisi, ekonomik ve sosyal hayatın dışına itilmiş Türk kadınının, erkeği ile eşit haklardan yoksun oluşuydu. Türk milletinin en kısa zamanda çağdaş yaşama şartlarına ve uygarlık düzeyine yükselmesini amaç edinen bir lider olan Atatürk ün yaptığı bütün inkılaplarda özellikle eğitim öğretime önem vermiştir. Çünkü o Milli eğitimi kalkınmanın temeli sayıyordu. Atatürk, kadınlarını eğitmeyen bir toplumun yükselemeyeceğine inanmıştı.
Evet bir toplumun yarısı cehaletin karanlığına gömülmüşken diğer yarısının göklere yükselmesi imkansızdır. Ulu önder Atatürk her fırsatta eğitimin önemini belirtmiştir ve özellikle medeni hayatta çalışan bir erkeğin sosyal ve fikri hayat için eşinin de aynı düzeyde olması gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyordu. Kısacası kadınlarımızın cesur olmalı, ilimler ve fenler alanında çalışmalı, şeref ve gurur sahibi olmalarına önem verilmeli.
Anlaşılıyor ki kadınlarda eğitim alanında eşit haklara sahiptir ve mutlaka eğitim görmelidir,
Kadına yönelik şiddet nedir? Aile içinde meydana gelen cinsiyete dayalı kadın üzerinde baskı ve üstünlük kurmayı amaçlayan tehdit, dayatma, kontrol içeren psikolojik, cinsel, ekonomik, fiziksel zararlarla
sonuçlanan insan haklarını ihlal eden her türlü eylemdir.
Kadına yönelik şiddet her yaşta, her öğrenim düzeyinden, her gelir düzeyinden, bekar, boşanmış, evli, her ülkede kadının gerçeğidir. Tüm dünyada kadına kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından şiddet uygulanmaktadır. Dayak yiyen kadın her yönden meşru kabul edilmektedir. Aile içinde en fazla kadın şiddet maruz kalmaktadır. Buna rağmen en fazla insan hakkı ihlalidir. Aile içi şiddeti ortaya çıkaran ve pekiştiren faktörler çok sayıda toplumsal faktör, aile içinde kadına uygulanan şiddeti ortaya çıkarmakta, meşrulaştırmakta ve pekiştirmektedir.
Kadına yönelik şiddet çeşitleri:
1-Kültürel faktörler
2-Ekonomik faktörler
3-Yasal faktörler
4-Politik faktörler
5-Cinsel şiddet
6-Ekonomik şiddet
7-Fiziksel şiddet.
Yazan: Azimet YEĞİN
Yorumlar
Yorum Gönder