Lahıc Bakır Kaplar |
Ben şahsen yurtdışında insanların Türkiye'yle, Azerbaycan'la veya diğer müslüman ülkeleri ile ilgili ne düşündüğünü önemsemeyen biriyim. Bir ülkedeki durum sadece o ülkeyi ziyaret edeceksem önemli olur. Hatta gitmeden önce de o ülkeyle ilgili güzel görmeli yerleri önceden araştırırım. Bununla birlikte o ülkedeki siyasi durumu, savaş durumunu ve başka benim için önemli olan konuları araştırırım. Zannediyorum ki benim gibi insanların sayısı dünyada daha fazla. Eğer iş ziyareti değilse, yani zorunlu olarak bir ülkeye gitmiyorsak ve tatil yapacaksak gittiğimiz yerde huzur bulmak isteriz.
Herhangi bir ülkeye gitmeden önce önce google veya başka bir arama motorundan o ülkeyle ilgili araştırma yapmaya başlarız. Elimizde gideceğimiz ülkeyle ilgili guide book gibi şeyler varsa onlara bakarız. O ülkede faaliyet gösteren turizm şirketleri ile irtibata geçeriz. Gideceğim ülkenin vize koşullarını inceleriz. Hatta vizeli uygulaması varsa 1 ay önceden vize işlemlerine başlarız ve başka işler...
Aslında konuya girişi çok uzatmak istemiyorum. Ama giriş yapmadan önce anlatacaklarımın açıklayıcı olabilmesi açısından bir kaç bilgi daha vermem gerekiyor. Belirtmem gerekiyor ki anlatacağım olaylar Azerbaycan'da Lahıc kasabasında geçiyor. Lahıc kasabası miladdan önceye dayanan tarihi, esrarengiz mimarlığı, güzel doğası ve el sanatları ile Azerbaycanda aynı zamanda dünyada ün salmış türistik yerlerden bir tanesi. Turistler için bu kasabayı ziyaret ederken en önemli konulardan bir tanesi kasabanın tarihi, geçmişi ve el sanatları ile ilgili bilgi almak, aynı zamanda kendine has mutfağından yemekler tatmaktır. Bunun için de genelde Lahıcda olan otellerde değil evlerde kalmayı tercih ederler. Buna da turizm sektöründe ev turizmi diyorlar. Bu arada Lahıcda bulunurken buradaki Lahıc Turizm İnformasiya Merkezinden turizm hizmetleri alabilirsiniz.
Neyse konuyu fazla uzatmak istemiyorum. Olayın geçtiği yeri de kısaca anlattıktan sonra başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum...
Akşam üstü saat 5-6 sıralarıydı. Lahıc Turizm İnformasiya Merkezinin başkanı Dadaş Aliyevin evinde kalıyordum. Benim dışımda Macaristanlı ve Slovakyalı iki çift daha vardı. Biraz konuşmadan sonra Macaristanlı erkek kendisinin gazeteci olduğunu ve müslüman ülkeleri ile ilgili bir yazı dizisi yazdığından bahsetti. Azerbaycan'dan önce Türkiye'de bulunduğundan bahsetti. Açıkçası ilk başta bildikleri karşısında ve anlattıkları karşısında hayrete düştüm ve ajan olabileceğinden şüphelenerek çok fazla bilgi vermemek ve sadece sıradan şeyler söyleyerek ve sorular sorup dinleyerek çok fazla şey anlatmamaya özen gösterdim. Onlar kendi yemeklerinden yerken içki içtikleri için evin dışında yemeklerini yediler. Bense evde yemeğimi yedim. Neyse yemekten 1-2 saat sonra tekrar konuşmaya başladık ve bana hangi zorluklar içinde vize aldığından, Azerbaycan gelmek için gerekli davet mektubunu bulamamaktan falan bahsetti. Özetle Azerbaycan'ın ülkesine gelen turistlere hiç kolaylık göstermediğinden bahsetti. Ama biraz sonra kendisi Azerbaycan'ın müslüman ülkeleri arasında en huzurlu ülke olduğundan bahsetmeye başladı. Dedi ki sanırım Azerbaycan'la ilgili yazıma son zamanlarda gördüğüm ve huzur bulduğum tek ülke diye başlayacağım. Ama korktuğum konulardan bir tanesi de eğer ben söze böyle bir şeyle başlarsam daha önceki inandırıcılığı kaybederim ve bana Azerbaycan'da ülkeyle iyi şeyler yazmam için para alıp almadığımı sorarlar. Doğal olarak Azerbaycan'da herşey iyi değildi. Bunlara da makalemde yer vereceğim. Ama genel olarak bu ülkede huzur gördüm. Özellikle Lahıc'ı çok beğendim ve buraya gelecek insanlara önereceğim. Bundan sonra bana Azerbaycan vize alırken arkadaşlarının tepkilerini anlattı. Açıkçası o tepkileri, yüz ifadeleri halen aklımda ve bu sanırım kelimelerle anlatılacak sözler değil. Özellikle müslümanlıkla ilgili yapılmış kötü algı operasyonun Avrupa ülkelerinde ne kadar etkili olduğunun bir kanıtı bu. Tabi ki Azerbaycan sorunsuz bir ülke değil ve buraya gelen herkes Dağlık Karabağ sorunun farkında ve burada devam eden bir savaşın olmadığını da iyi biliyor. Ama sonuç olarak biz Karabağ sorununu anlatırken, bize yapılmış soykırımları anlatırken, halen %20 topraklarımızın ermeni işgalcilerinin elinde olduğunu anlatırken onların bizimle ilgili tek düşündükleri bizim halen savaş içinde olan ve ziyaret edilmesi tehlikeli olan ülkeler olmamız algısıdır.
Konuyu çok fazla da uzatabilirim. Ama uzattıkça sizin de kafanız karışacak. Tabi ki konu ile alakalı söylenecek o kadar konu var ki... Ama sanırım çok konuşmadan konuyu toparlamam siz okuyucularımı da yormamak açısından önemli diye düşünüyorum...
Özetle konuyu özetleyecek olursak, yurtdışında kendimizle ilgili oluşturduğumuz algının özellikle turizm sektörü için çok büyük önemi var. Kendi sorunlarımızı bile anlatamayacak durumdayız.
Neyse konu dağıldıkça dağıldı... Biraz toparlamam lazım...
Benim şahsi görüşüm her insan doğduğunda masumdur. Bu insanları kötü yapansa büyüdükleri ortam veya hayatları boyunca maruz kaldıkları manipülasyonlardır. Ben şahsen şuana kadar İngiliz turistler dışında tanıdığım pek kötü insan olmadı. Ama bence önemli olan diğer insanların da karakteriydi ve çoğu da iyi insanlardı. Sadece onları kitlesel algı operasyonu ile müslümanlığa ve türklere karşı içten içe kışkırtan manipülasyoncuları suçluyorum....
Umarım yazımı okurken sıkılmamışsınızdır. Elimden geldiği kadar bazı konuları kısa tutmaya çalıştım ve umut ediyorum ki anlattığım konularla aslında ne demek istediğimi anlamışsınızdır...
Yorumlar
Yorum Gönder