Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kadın && Bilgisayar

Biraz cinsiyetçi bir yazı olacak onu söylemem lazım. Çoğu kendi düşüncem değil açıkçası. Alıntı yaptığım makalenin orjinalliğini bozmamak için bazı maddeleri kaldırmadım. Evet karşınızda kadınlarla bilgisayarların ortak yönleri... 1- İkisi de sürekli elektrik almak ister. 2- İkisi de hiçbir şey yapmıyormuş gibi gözükse de arka planda senden habersiz birçok iş yürütür. 3- İkisinde de ne kadar çok paranız varsa o kadar iyi DONANIM'lısına sahip olursunuz. 4- İkisinin de durup dururken niye bozulduğunu anlayamazsınız. 5- İkisi de alışkanlık yapar. 6- Verim almak için ikisine de nazik davranmak gerekir. 7- Ne kadar iyisini alırsanız alın 2-3 sene sonra daha iyisi çıkacağı için değiştirmek istersiniz. 8- İkisi de erkekler için olmazsa olmazdır. 9- İkisine de ne kadar iyi davranırsan davran sonunda saç baş yolduran cinslerdir. 10- İkisi de belirli aralıklarda error verir. 11- İkisi de hassastır sağı solu pek belli olmaz biri harddisk yakar diğerinin migreni tut

Kitap Okuduğunuz Süreden Daha Fazla Hayal Kurun

Kitap okumak Cümle kurma kalitenizin artmasına. Söz dağarcığımız gelişmesine, Farklı kültürler, farklı insanlar ve farklı karakterler tanımanıza, Empati duygunuzun gelişmesine, Hayata daha pozitif bakmanıza neden olur. Peki kitap okumak bu kadar faydalı iken, başlıktaki Kitap Okuduğunuz Süreden Daha Fazla Hayal Kurun da neyin nesi? Aslında kitap okumak insanın sürekli hayal kurmasına ve okuduklarını kafasında canlandırarak yaşamasına neden olur. Ama her zaman başkalarının hayallerinde yaşamak da bazen istemediğimiz durumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Mesela belirli bir süre sonra yalnızlıklar içinde kalabilirsiniz. Özellikle arkadaş çevrenizde okuduğunuz kitaplarla ilgili konuşacağınız kimse yoksa. Kitap okuduğunuz kadar hayal kurun cümlesini aslında bilimsel kitaplar için önerilen bir yöntem olduğunu söylemem lazım. Özellikle roman kitapları kafanızda olayları yaşamanızı sağlarken, bilimsel konular beyninizin yorulmasına neden olacak. Ama burada hayal kurman

Neden Kitap Okumalıyız ve Çocuklarımızı Kitap Okumaya Teşvik Etmeliyiz?

Muhtemelen çoğu anne babanın en büyük şikayeti çocuklarının kitap okumamasıdır. Bu durum genelde kendisi kitap okumayan anne babalar için daha çok gözlemlendiği de bir gerçektir. Nedeni ise çocukların her zaman anne babalarını taklit etmeleri ve onlar gibi olma isteğidir. Hayatınız boyunca kitap okuduysanız bile çocuklarınız bunu görmediği sürece onlar da okumayacaktır. Aynı zamanda çocuklara neden kitap okumaları gerektiğini de anlatabiliyor olmanız gerekiyor. Kitap okumanın bir çok faydası var ve bu makale ile de bu konunun önemini anlatmaya çalışacağım. Hayatım boyunca karşılaştığımı ve konuştuğum bir çok insan oldu. Bu insanların konuşmaya çalıştıkları konular ve geçirilen zamanın kalitesi hep onların ne kadar kitap ve hangi kitapları okuması ile ilgiliydi. Konuşma kalitenizi okuduğunuz kitaplar belirler. Tabi ki globalleşen dünyada, belirli bir konu ile ilgili bilgi almak istediğinizde başvuracağınız bir çok kaynak var. Özellikle youtube'un yükselişi ile he

Aşk her zaman fedakarlık mı demek?

Her zaman fedakarlık edebilmek aşkın büyüklüğünü gösterir belki. Ama bunların yanından bu durumu suistimal eden biri varsa burada tek taraflı aşktan bahsetmek lazım ki, bu durumda da hak etmeyen, çoğu zaman sosyopat olma olasılığı yüksek biri için fedakarlık yapmış olursunuz.  Ama fedakarlık yapmak ve bunu karşılıklı yapabilmek mutluluğun, başarılı bir ilişki yönetimin de anahtarı aynı zamanda. Tabi ki bir çok konuda kendi sınırlarınızı korumanız önemli bir kavram ve bu aynı zamanda aşkı canlı tutan en önemli çizgidir. Peki aşk her zaman fedakarlık mı demek? Bir tarafın diğeri için kendini hiçe sayması aşk değildir.  Yukarıda anlattıklarımıza göre sorumuzun yanıtı değişiyor. Yani her zaman değil sorunun yanıtı aslında. Bir tarafın diğeri için kendini hiçe sayması aşk değildir. Aşk iki kişilik bir egoizm ve aslında insanın tamamen kendi egosunu tatmin etmek, ruhunu doyurmak, kalp çiçeğinin suyunu vermek için yaşamaya ihtiyaç duyduğu bir süreç.  Fakat b

Temel'e Çevreci ve Hayvanseverlerden Dayak

Temel ormandan odun kırıp köyde satan ve bununla geçimini sağlayan kendi halinde bir köylü imiş. Her zamanki gibi yine sabah kalmış binmiş eşeğine ormana gitmiş. Başlamış ağaç kesmeye. Bir kaç tane kesmiş. Ağaçları dallarından ayırmış ve kalın odunları eşeğin taşıyacağı şekilde küçülmüş. Derken ormana gezmeye gelen çevreci dernek üyeleri Temel'in odunu eşeğe yüklerken görmüşler. Ağaçları keserek doğanın dengesini bozuyor diye Temel'i bir güzel dövmüşler. Dövdükten sonra öylece bırakıp gitmişler. Temel kalan son gücüyle toparlanmış ve topladığı odunları eşeğe yükleyerek köy yoluna koyulmuş. Derken bu sefer de hayvanseverler karşısınna çıkmış ve bu seferde onlar hayvana işkence ediyor, eşeği sömürüyor diye dövmüş ve odunları da eşekten indirmişler. Temel köylü ya bir şey anlamamış bunların ne yapmaya çalıştığından. Neyse Temel gelmiş köye. Kahvenin orada Dursun'la karşılaşmış. Dursun ne olduğunu sormuş. Temel de başlamış anlatmaya: Ula Dursun: Ormanda ağaç kesiyordum.

Hayatımız Bir Tren Yolculuğu

Bir tren yolculuğuna benzetirsek hayatı... Doğarken bindiğimiz trende anne ve babamızla tanıştık. O zamanlar onların hep bizimle seyahat edeceklerini sanıyorduk. Oysa, istasyonun birinde onlar trenden ineceklerdi ve bizi yolculuğumuzda yalnız bırakacaklardı. Zamanla, trene başkaları da bindi ve bizim için önemliydiler. Kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, hayatımızın aşkı, çocuklarımız... Zaman geçtikçe bir çoğu inmeye başlar, arkalarında üstelik de kalıcı bir boşluk bırakarak. Kimisinin de eksikliği o kadar fark edilmez olmuştur ki, yerlerinin boşluğunu bile fark etmeyiz.. Bu tren yolculuğu neşe, keder, hayaller, beklentiler, merhabalar ve hatta vedalarla doludur. Bu tren yolculuğunda başarı, tüm yolcularla iyi ilişkilerde olmaktır. Bunun için de elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız... Çoğu zaman hak etmedikleri düşünsek bile... Ancak, hepimizin karşı karşıya olduğu bir muamma var: Hiçbirimiz hangi istasyonda ineceğimizi bilmiyoruz. İşte bunun içindir ki, en

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Annesinin Mezarı Başında Yaptığı Konuşma

14 Ocak 1923’te Atatürk, kendisini yetiştiren, zeki,okumuş ve vefalı annesini İzmir’de yitirdi. Zübeyde Hanım, Karşıyaka’da toprağa verildi. Atatürk, annesinin mezarı başında yaptığı konuşmada aşağıdaki cümleleri kullanmıştır. “Annemi yitirmekten çok üzgünüm. Ama benim bu acımı gideren bir avuntum var: Anayurdu yoksulluğa, yokluğa sürükleyen yönetimin, artık bir daha geri gelmeyecek gibi yokluğun mezarına götürülmüş olduğunu görerek ölmüş olmasıdır. Annem, şimdi bu toprağın altında, ama bu toprağın üstünde Anayurt bütünlüğü ve ulus egemenliği dünyanın sonuna kadar sürecek, beni avutan en etkili güç işte budur. Evet, ulusal egemenlik dünyanın sonuna kadar sürüp gidecektir. Annemin ve bütün atalarımın ruhunu tanık tutarak vicdanımdan kopan andı bir daha söyleyeyim: Annemin mezarı önünde ve Tanrı’nın yüce katında söz verip and içiyorum ki, ulusumun bu kadar kan dökerek elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için gerekirse annenim yanına gitmekte gecikmeyeceğim. Ulus egemen